Meclis koridorlarında kravatlı bir kadın

Ferruha Güpgüp 1935 yılında, genç TBMM'nin henüz 5'nci döneminde Kayseri'nin ilk kadın milletvekili oldu. Meclis'e kravatıyla giren, 'mızrak duruşlu' Ferruha'yı, torun gelini Asuman Güpgüpoğlu yazdı...

Meclis koridorlarında kravatlı bir kadın

FERRUHA GÜPGÜP,
KAYSERİ'NİN İLK KADIN MİLLETVEKİLİ.
1935
Türkiye’nin esasında dünyanın ilk kadın vekillerinden biri
1891
KAYSERİ DOĞUMLU
HUSUSİ ÖĞRENİM GÖRDÜ
ARAPÇA VE FARSÇA BİLİYORDU
TÜRK SANAT MUSİKİSİ
VE MUHASEBE EĞİTİMİ ALDI
PİYANO ÇALMAYI ÇOK SEVDİĞİ BİLİNİYORDU.

DEDESİ İslam ve Tasavvuf ilmi ile meşgul aynı zamanda ruhi ve bedeni hastalıkları tedavi eden ŞEYH İBRAHİM TENNURİ’den 18’nci torun
BABASI Osmanlı Devleti Şam Vilayeti Valisi
aynı zamanda Türk Musikisi Bestekarı
AHMET MİDHAT GÜPGÜPOĞLU

CUMHURİYET TARİLİNİN İLK KADIN MİLLETVEKİLLERİ'NDEN...
On sekiz KADINDAN BİRİ oldu FERRUHA.
Bu, O’nun  hikayesi anlatabildiğimiz kadarı ile naçizane...
Kurtuluş Savaşı’nda verdiği mücadele ile Cumhuriyet tarihinde Atatürk’ün yanında bizzat edindiği gönül ve kader bağı ile şekillenmiş belki de hak ettiği kadar konuşulmayan duyulmayan binlerce hikayeden yalnızca biri…
Dilerim ki okurken Erciyes’in eteklerine sarılmış bu şehirden gurur dolu bir hikaye azim ve acı ile şekillenmiş çokça cesaretle örülmüş bir hayat ilhamı olsun.

CHF (CUMHURIYET HALK FIRKASI)
KAYSERİ VİLAYET İDARE HEYETİ ÜYELİĞİ
KAYSERİ BELEDİYE MECLİS ÜYELİĞİİ
TBMM DİVAN MUHESABAT ENCÜMENİ AZALIĞI YAPTI.
1935 YILI 5.DÖNEM 925. SIRA 08. 02. 1935 TARİHLİ MAZBATA İLE
1 MART 1935'TE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ OLDU.
MECLİS GENEL KURUL KÜRSÜSÜ'NDE;
1936 YILI MUVAZENE-İ UMUMİYE KANUNU
DOLAYISIYLA KONUŞMA YAPTI.

Bir kadın kravatını takarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ne geldi.
Yıl 1935.
İşte TBMM…
İşte Atatürk…
Ve Genç Türkiye Cumhuriyeti
Osmanlı İmparatorluğu'nda görevler edinmiş ailesinden
gelen dirayeti ile kararlı, memleketin parçalanmasına müsaade etmeyen tüm onurlu yürekler gibi Müdafaa-i Vatan'ın en cesur askerlerinden biri olarak gururluydu.
Bir mızrak gibi dimdik durdu.
Koyu renk, kısa kesilmiş, keskin hatlı saçları, mağrur bakışlarıyla poz verdi.
O çok sevdiği piyanosunun tuşları kadar siyah beyaz bir kare fotoğrafla aslında
kadınların medeniyete ve demokrasiye yazılmış
şarkılarındaki en güzel notalardan birini yazıyordu tarihe...

Babas, Ahmet Midhat Güpgüpoğlu.
Osmanlı'nın çeşitli vilayetlerinde görev alan bir devlet adamıydı.
Seyahatleri esnasında edindiği dil ve kültür birikimi Ferruha'nın zamanının ilerisinde düşünebilen, lider zihniyetinin temel taşlarını oluşturuyordu. 0, okuma yazma oranı yüzde 3'le ifade edilen bir toplumda, Arapça ve Farsça dillerini konuşabilen, biçki dikiş bilen, muhasebe ve musiki eğitimi alabilmiş neslinin iyi yetiştirilme şansını elde etmiş bir üyesiydi.

Ama ülkenin akademik başarıların yetersiz kaldığı bir dönem içinde olduğunu biliyordu. Kayseri de yaşamaya başladığı sırada memleket önemli kararlar verilmesi gereken keskin dönemeçlerle çevriliydi. o dönemeçlerin birinin başında yolunu Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'yle birleştirdi.

İlk olarak Ferruha bu savaşın acısıyla bir trende karşılaşmıştı.
Ahmet Midhat Bey'in Şam Valiliğinden emekli olarak İzmir'e yerleşmek istemesi üzerine yola çıkan ailenin bindikleri tren Ulukışla-Konya yolunda sabotaja uğramış, Annesi Talia Hanim ve 26 yaşındaki kardeşi Feridun komitacıların havaya uçurduğu trende hayatını kaybetmişlerdi. Ferruha ağır yaralı olarak kurtulmuştu. Konya Askeri Hastanesi'nde altı ay tedavi gören Ferruha'nın iyileşme umudu; eşini ve oğlunu kaybeden Ahmet Midhat Bey'in acılarının da en büyük tesellisi olmuştu. Bestekâr, duyduğu derin hislerine ve acılarına tercüman olan sanatıyla, kızı Ferruha için; Daha sonra çok meşhur olacak şu besteyi yapmıştı:

“Meftunun oldum Ey vech-i ahsen
Ayrılmam artık bir lahza senden
Yandım tutuştum can-ı ciğerden
Ayrılmam artık bir lahza senden...”

Hastaneden, babasının ona duyduğu sevgiyle ve vatan mücadelesinde bir
asker olmaya ettiği yeminle, iyileşmiş olarak ayrılan Ferruha; bu azimli mücadelesi
vatanı için sürdürecek, hayatının üstünden geçen trende kaybettiği kardeşi Feridun
anısına; tüm kurtuluş mücadelesinde 'FERİDE' ismini kullanarak başladı.

Memleket cephelere bölünmüştü.
Halk ellerinde ne varsa cepheye göndermeye çalışıyordu.
Ne var ki çarşı içindeki dükkânlarda cesaret ve telkinle paketlenmiş bir yokluk vardı.
Cepheden tüm şehri dağlayan haberler geliyordu.
Son sınıflarının hepsi şehit olan Kayseri Lisesi o yıl hiç mezun verememişti.
Ferruha kadınların tek yürek, tek el olması gereken günün geldiğinin farkındaydı. Cepheye gidemeyen kadınlar hem silah hem ekmek tutar olmak zorundaydı.
Sivas'ta Melek Reşit Hanım ve arkadaşları tarafından kurulan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, akabinde; Kayseri'de kendi gibi düşünen kadınlarla birlikte Seyide Hanım başkanlığında Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Kayseri Cemiyeti olarak milli mücadeleyi başlattılar.
Kayseri Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Anadolu adına yardımları Ferruha yapıyordu. Kapalıçarşı’nın bir bölümünü  Dedesi Hacı Efendi  yaptırmıştı. Dükkanların kiracıları cepheye gittikçe kapalı kalan  dükkanların içinde Ferruha kentte kalmış acının ve yokluğun tükettiği kadınlara birlik olmayı kalkınmayı güçlenmeyi örgütlüyordu.
Bir grup kadına biçki dikiş öğretmeye de başlamıştı.
Kadınlar evlerindeki çeyiz sandıklarını açıyor, açı, çıplağı, yetimi, hastayı, yaralıyı
gözetiyorlardı. Toplanan eskileri onarıyor, dikiyor, cepheye çorap yara bezi çamaşır
gönderiyorlardı. Halkın azmini ve hayata tutunma mücadelesini besliyorlardı. Civar il ve köylerden Ferruha' nın topladığı işlediği cepheye gönderdiği yardımlar duyuluyor, gurur ve gözyaşlarıyla dolu, iştirakler geliyordu.
Bir milletin makûs görülen talihi böyle değişiyordu.
Ferruha'nın dükkânları, tarihi ve kaderi değiştirirken çarşının adını da değiştiriyor, vatan ve onur mücadelesi veren, tüm kadınlar adına şimdi ki ismiyle, KADINLAR ÇARŞISI olarak anılıyordu...

Kader ağlarını
bir dantel gibi örerken,
dantel örmekte usta ellerden
çeyiz sandıklarındaki
beyaz dantellere
damarlarında cesaretle akan
kan bulaşıyor,
her biri bir kızıl
bayrak oluyordu.

Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'nin kadınları silahsız bir müdafaanın mümkün olmadığının farkındaydı. Kayseri'nin çevresi eşkıya ve çetelerle doluydu. Erkeklerden eli silah tutan herkes cephedeydi. Milli haklarını ve namuslarını koruyacak vatan sathında kimse kalmadı ise kendilerinin bizzat varolduğu bildirisini gazetelere yollayan Kadıköy Kadınları (20 Kasım 1918) yayınladıkları bildirge ile kadınların vatan savunmasındaki cesaretini ilan ediyordu.

Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'nin Başkanı Seyide Hanım ve yardımcısı Ferruha Mutasarrif Ethem Bey'i ziyarete gittikleri gün O‘na silahlı bir kadınlar kolu kurduklarının müjdesini de vermişlerdi. Tarihlerden öyle bir tarihti ki bu... Kayseri'de bulunan cephanenin Çukurova Direnişçileri için  Ulukışla'ya taşınması gerekmişti. Mustafa Kemal Paşa Kayseri'ye yolladığı Mazhar Müfit Kansu'ya bir telgraf göndererek cephanenin her türlü çareye başvurularak Ulukışla'ya ulaştırılmasını istemişti.

Cephane hemen yola çıkabilirdi. Ama cephaneyi eşkıyaya karşı koruyacak müfreze için şehirde eli silah tutar çok az kişi kalmıştı. Ethem Bey, Seyide ve Ferruha Hanım'ın cephaneyi götürmek istediklerini Mazhar Müfit Bey'e söylediğinde bocalayan Mazhar Bey'in tereddütlü hali, silahlarını kuşanmış iki kadını kapıda görünce tamamen kayboldu. -Yıllar yıllar sonra yazılacak Şu Çılgın Türkler kitabının yazarı Turgut Özakman bu kadınlara Mızrak duruşlu kadınlar diyecekti.- Silahlı kadınlar kolu cephane dolu arabalarla sabah erkenden yola çıktı. Yol boyunca eşkıyalarla çarpışarak soğuktan donarak  kaybettiklerini yolda bırakarak zihinlerinden hiç çıkmayacak bir gecede Cephaneyi Ulukışla ‘ya teslim etti. Ferruha hayatındaki en acı hatırasıyla kesişen bu yolda sadece silahla değil Ulukışla'da kaybettiği annesi ve kardeşi Ferid  uğruna ettiği yeminle de kuşanmıştı. Her şeylerini kaybetmiş gibi görünebilirlerdi. Ama hala kaybetmekten korktukları çok büyük bir hazineleri vardı. O'nun için savaştılar.
O hazinenin adı VATAN ‘dı.

Yaptıkları fedakarlıklar ve gösterdikleri mücadele ile; Müdafaa-i Vatan içinde yer almış kadınlar gelecek tüm nesillere de analık etmişlerdi. Tüm evlatları vatan evladı olarak gördükleri için gelecek torunları hayal ederek verdikleri bu savaşı kazanmışlardı.

Vatan mücadelesinin ardından hukuk mücadelesi ile Atatürk sayesinde dünya ülkelerinin yüzde sekseninden önce demokratik haklar elde eden Türk kadınları katılacakları ilk seçim için çalışmalara başladılar. Atatürk'ün adayları belirlerken öncelikle Milli mücadelede vatanı için canını ortaya koymuş yürekli kadınları meclise taşımak istemesi Ferruha'nın adaylığını da belirlemişti. Bu vatan için silah kuşanmış kadınların bu vatanı temsil görevini de en iyi şekilde yapacağından şüphe duymayan Mustafa Kemal Atatürk'ün inancını boşa çıkarmayan 18 kadın Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın milletvekilleri oldular.

Ferruha, seçim çalışmalarından önce memleket yönetiminde kadınlara tanınan ilk haklardan olan yerel yönetimlerde seçme ve seçilme (1930) hakkından yararlanarak, Cumhuriyet Halk Fırkası Kayseri Vilayet İdare Heyeti üyeliği ve Kayseri Belediye Meclis Üyeliği de yaptı. Bu süreçte dahi bir kadının yüreğinde her zaman ve her şartta evlat sevgisine yer olduğunu göstermek isteyen Ferruha, seçim çalışmaları sırasında onurlu mirasını bırakacağı bir vasi de tayin etmek istedi. Çok sevdiği Abdullah'ın vekil anneliğini yapmak istedi. Amcasının oğlu Sami Güpgüpoğlu ile teyzesinin kızı Hesna Güpgüpoğlu'nun evliliklerinden tek çocukları olan Abdullah Güpgüpoğlu'nu kanuni mirasçısı tayin etti. Abdullah Bey, bir kızına O'nun adını verdi. 'Kendi ismi de oğlu Rifat Güpgüpoğlu'nun ilk çocuğu Abdullah Bey tarafından yaşatılmaktadır."

1935 yılında,
TBMM 5.Dönem Kayseri Milletvekili oldu FERRUHA.
Dönem boyunca TBMM Divan Muhasebat Encümen Azalığı görevinde bulundu. TBMM Genel Kurulu'nda 1936 yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu dolayısıyla kürsüde bir konuşma yaptı. Tarihte henüz örneği olmayan bir göreve gelen 17 kadından biri olarak, dönemin muhalefetsiz siyasal yapısına rağmen; Meclis'te edindiği görevler, attığı imzalar ve yaptığı konuşma ile Anadolu kadınının gurur, cesaret ve medeniyet emsali oldu.

Son yıllarını İstanbul Moda da geçirdi
18 Nisan 1951’de vefat etti.
Mezarı Kayseri Asri Mezarlığı'nda babası Ahmet Mithad Bey ve oğlu Abdul- lah Güpgüpoğlu'nun yanındadır.

O, HER CUMHURİYET KADINI İÇİN MEDENİ BİR İLHAM Olsun
Tüm GERÇEK HAYAT KAHRAMANLARI gibi saygı ve verdikleri ilhamla anılsın.
Bugün, neslinden gelen kişiler ve o'nu yeni tanıyacaklar için o‘nunla övün-
mek ve o'nu anmak yeterli değildir.

BÜYÜK TAŞLARI ÖNÜNDEN KALDIRARAK AÇTIKLARI YOLDA BU NESİL
KOŞARAK İLERLEMELİDİR.
RUHLARI ŞAD OLSUN

 - Asuman Güpgüpoğlu