Şeyda Asfiya Deniz

Neden böyle bir eş seçtim ?

Şeyda Asfiya Deniz

Hayatta birçok seçim yaparız bu seçimleri yaparken çoğu zaman bilinçli olduğumuzu düşünsek de aslında seçimlerimiz; varlığını devam ettirmek istediğimiz hayat senaryomuzun bir devamıdır. Seçimlerimiz, kabul ettiğimiz kişisel gerçekliğimizin doğru olduğunun bir ispatı olsun isteriz bu yüzden; evleneceğimiz kişinin olumsuz davranışlarına başlarda gözümüz kör olur bu yüzden kimin ne dediği umurumuzda olmaz. Ve en nihayetinde seçtiğimiz kişi tamda alışkın olduğumuz (bize ait olan) o duyguları tekrar tekrar bize yaşatmaya başladığında:

Bu hayatta mutluluk, değerli olmak bana haram, biliyordum zaten yine şaşmadı yine eziyet edilen, sevilmeyen, yok sayılan oldum.” deriz.

Bir şeyin doğru olduğuna inandıysan onu ispat etmek için her şeyi yaparsın. Kimin ne dediğinin ne anlatmaya çalıştığının bir önemi yoktur. Sadece inandığın doğrunun doğru olduğunu göstermek ve doğru olduğuna dair tatmin duygusunu kendine yaşatmak istersin.

Mutlu olmayı hak etmediğini düşünüyorsan buna inanmışsındır inanç varsa gerçeklikte vardır ki, gider sana mutluluğu çok gören insanlara yönelirsin. Hayatta hiçbir şeyi kolay elde edemediğine inanıyorsan hep mücadele ile geçer hayatın. İsteklerini elde etmek için kendini çok yorarsın herkesten daha çok çabalaman gerekir. İnandığın gerçeklik neyse gerçekliğin o yönde olur. Yaşadığın olaylar, seçimlerin sana inandığın şeyin doğru olduğunu ispatlamak için hazırda bekler resmen.

Öyle olmasın istersin ama inandığın gerçekliği yaşamak da bir bakıma sana güvende hissettirir. Bilmediğin bir şeyin belirsizliğine maruz kalmaktansa öngörülebilen bir gerçeklik sana güven verir.

İnsanın en temel ihtiyacı güvende hissetmektir. Bir bebek dünyaya geldiğinde annesinin koynunda güvende hisseder alışkın olduğu o sesi duymak o kokuyu almak ona güven verir. Çünkü anne karnında olduğu sürece aşina olduğu ses ve koku odur.

İnsan da aşina olduğu hayat senaryosunun içinde bulunduğunda güvende hisseder. Bu güven duygusunu devam ettirmek için hayat boyu bilinçdışı seçimler yapmaya devam eder. Daha çok küçükken anne karnında babasının yüzünü görmemişken babasının öfkeli sesiyle tanışır. Annesine dokunamamışken annesinin yediği tokatın acısını hisseder en derinden. Sabaha kadar ağlayan annesine eşlik ederken artık bir hayata da aşina olmaya başlamıştır. Öfkeli bir erkek, kurban rolünde olan bir kadın..

Senaryo o farkında olmadan yazılır. İşte bu ilk tanıştığın kişiler annen ve baban yani güvenli bölgen. Bu ilişki içinde neler olabileceğini biliyorsun öngörebilirsin, tanıdığın, bildiğin yerde kal ve bilinmezliğin verdiği kaygıyı yaşamaktansa öngörebildiğin hayatı yaşa ve güvende hisset.

Bebek daha anne karnına düştüğü andan itibaren annesini kendi parçası zanneder annenin duygularını, hislerini yaşadığı travmatik deneyimleri bir sünger gibi içine çekmeye başlar. Bir bedende iki can olur ta ki iki farklı kişi olduklarını anlayana kadar bu böyle devam eder. Belki de hiçbir zaman annesinden ayrı biri olduğunu anlamayacak bir ömür boyu annesinin, ebeveynlerinin hatta üst nesillerinin yaşantısını tekrar edip duracaktır. Dışardan bakıldığında anne ve bebeğin ayrı iki kişi olduğunu anlamak kolayken bunu yapabilmek anneden ve annenin duygularından, babadan ve babanın duygularından ayrışmak hiçte kolay olmayabilir.

Bebek seyrettiği olayları izlerken olanları sadece izlemez aynı zamanda oradaki duyguları da alır. Ebeveynini kendi parçası zannettiği için o duyguları kendi duyguları olarak kabul eder. Bunların her biri bilinçdışı düzlemde gerçekleşir.

Annem gibi olmayacağım babam gibi birini seçmeyeceğim der fakat bir gün fark eder ki annesinden ya da babasından çokta uzağa gidememiş hatta onların geçmişte yaşadığı duyguları bugün farklı olaylar içinde de olsa bir benzerini yaşamaya devam etmiş ve devam ediyordur.

Sadece bir an dur ve düşün; neden böyle bir eş seçtim bunun geçmişle ne bağlantısı olabilir? Evliliğimde hissettiğim bu duyguları (yalnızlığı, değersizliği, sevgisizliği, işgali, ihmali…) geçmişte nasıl yaşamıştım ve neden tekrar ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları