Ali Taştan

SURİYE'DE BUNDAN SONRA NE OLACAK ?

Ali Taştan

27 Şubat gecesi rejimin saldırısı sonucu 33 askerimiz, dün de 1 askerimizin şehit olasıyla birlikte, son bir aydaki toplam şehit sayımız 52'ye çıktı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib saldırısıyla ilgili ilk açıklamasında, " 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?' sorusunu soranlar, Türkiye'nin terör örgütlerine teslim olmasını bize tavsiye ediyorlar" dedi. Erdoğan, "Sayın Putin'e 'Önümüzden çekilin, bizi rejimle baş başa bırakın' dedim" ifadelerini kullandı.

Suriye ordusunun saldırısı sonucu ağır kayıplar vermemiz neticesinde, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlarımız,dört ana başlıktan oluşan bir yol haritası izleyeceklerini açıkladılar ;

 

§ Askeri misilleme: Beklendiği üzere Türk Silahlı Kuvvetleri, konumu bilinen tüm Suriye askeri pozisyonlarını kapsayacak şekilde kapsamlı bir misilleme saldırısı başlattı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, hava ve kara unsurlarının saldırıları sonucunda Suriye ordusuna önemli kayıplar verdirildiğini kayda geçirdi. 10 Şubat'tan bu yana 2000'den fazla rejim askerinin etkisiz hale getirildiği bilgisi de paylaşılarak Türk kamuoyuna moral verildi.

§ Rusya ile temas: Kremlin'den yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin Türk tarafının istemi üzerinde gerçekleştirildiği kaydedildi. Telefon görüşmesinin ardından zaten Ankara'da bulunan Rus heyeti ile Türk heyeti 3. kez bir araya geldi. Bu adımla Türkiye, 27 Şubat gecesinde yaşanan saldırıda koordinatları bilmesine karşın operasyonu engellememekle suçladığı Rusya'yla köprüleri atmayacağını göstermiş oldu.

§ NATO'ya çağrı: Türkiye, İdlib saldırısının ardından Washington Anlaşması'nın 4. Maddesi çerçevesinde NATO'yu fikir alış-verişinde bulunmak üzere olağanüstü toplantıya çağırdı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, toplantı sonunda yaptığı açıklamada, Türkiye'nin yanında olduklarını açıkladı ancak yeni somut askeri adım konusunda bilgi vermedi.

§ Mülteci uyarısı: Türkiye, Avrupa ülkelerini İdlib konusunda daha somut adım atmaya zorlamak için mülteci politikasında gevşetmeye gidebileceğinin sinyallerini verdi. Artan göç baskısı konusunda Avrupa'ya mesaj veren Türkiye, durumun daha da kötüleşmesiyle birlikte kapıları açarak kararlılığını gösterdi.

Bu yol haritası, Türkiye'nin bundan sonraki dönemde izleyeceği politikanın işaretlerini de veriyor. Türkiye'nin ilk aşamada hemen operasyon kararı almaması, kamuoyu önüne çıkmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cuma sabahı hemen Putin ile görüşmesi ve diplomatik destek için çalışmalara başlaması dikkat çeken unsurlar oldu.

 

Ankara'da yapılan değerlendirmelerde, bundan sonraki süreçte Rusya ile diplomasinin ağırlığının artacağı kaydediliyor. Son saldırının ve Türkiye'nin tepkisinin İdlib konusunu daha önce hiç olmadığı kadar uluslararası boyuta taşıdığına dikkat çekilirken, hem NATO'nun hem de BM Güvenlik Konseyi'nin aynı gün acil olarak toplantı yapmış olması öne çıkartılıyor.

Ancak uluslararası toplumun bir taraftan Rusya'ya dönük baskıyı artırırken bir taraftan da Türkiye'ye yeni bir operasyon gerçekleştirerek bölgedeki gerginliğin daha da artmasına neden olmaması çağrısında bulunuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın destek istediği liderler arasında ABD Başkanı Donald Trump, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson da bulunuyor.

Ancak bu ülkelerin hiçbiri, İdlib'teki şiddetin daha da artmasından yana değil ve Türkiye'nin beklediği türden bir askeri destek sağlamaya yanaşmıyorlar. Dolayısıyla, Türkiye-Rusya diplomasi yolunun denenmesi tavsiyesinin sıklıkla bu liderler tarafından dile getirilmesinden başka bir adımın gelmesi öngörülmüyor.

Türkiye ise uluslararası toplumdan İdlib'te uçuşa yasak bölge kurulması ve bölgede yer alan bir milyondan fazla Suriyelinin korunup barındırılacağı bir güvenli bölge kurulması taleplerini dile getirmekten vazgeçmeyecek bir görüntü çiziyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin'den Şam yönetiminin Soçi Mutabakatı'na uymaya mecbur edilmesini ve kalıcı ateşkes ilan edilmesini beklediklerini ifade ederken, bu adımların atılmaması durumunda daha önce ilan ettiği türden kapsamlı bir operasyona dönük sinyal vermemeyi tercih etti. Cumhurbaşkanı, daha önce işlevini yitirdiğinden şikâyet ettiği Astana Süreci taraflarının sorumluluklarını yerine getirme çağrısını bir kez daha yineledi.

Kremlin'den yapılan açıklama ise Türk versiyonundan biraz farklı. İki liderin İdlib'teki önceliğin "uluslararası teröristlerle mücadele" olduğunu kaydettiklerini belirten Kremlin, Erdoğan ve Putin'in durumun normalleştirilmesi için ek önlemlerin gerekliliği konusunda uzlaştıklarını açıkladı.

İki açıklamada tek ortak unsur ise tarafların 5 Mart’ta Moskava’da bir araya gelme konusunda uzlaşmış oldukları. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce yaptığı bir açıklamada 5 Mart'ta Putin ile İstanbul'da görüşeceklerini söylemiş ancak bu bilgi Putin'in sözcüsü tarafından doğrulanmamıştı.

Her ne kadar Türkiye ve Rusya mevcut pozisyonlarından geri adım atmamış olsalar da Erdoğan-Putin arasında gerçekleştirilecek bir görüşmenin sonuç vereceğine ilişkin umutlarını koruyor görünüyorlar. Son aylardaki müzakerelerde, birbirlerinin geri adım atması için uğraşan Ankara ve Moskova'nın her iki tarafın da kabul edeceği bir orta yolda buluşup buluşmayacakları merak konusu.

Daha önce basına yansıyan senaryolarda, Rusya'nın, Türkiye'nin sahadaki gerçekliği kabul ederek, etrafı Suriye ordusu ile çevrili halde bulunan gözlem noktalarını geri çekme karşılığında sınırda 10 kilometre derinlikte bir tampon bölge yaratması formülünü masaya getirdiği ancak kabul görmediği kaydedilmişti.

 

3 Şubat'tan bu yana 51 askerimizin şehit olduğu İdlib ile ilgili olarak Türkiye'nin önünde askeri açıdan 2 önemli sorun görünüyor.

Bunların en başında Türkiye'nin Suriye hava sahasını kullanamıyor olması dolayısıyla karadaki güçlerine yeterince koruma sağlayamaması geliyor. Rusya'nın

bu konuda Türkiye'ye yeşil ışık bakması beklenmiyor. Hem Suriye hem de Rusya hava kuvvetlerinin egemenliğindeki bölgede başlatılacak bir kara operasyonunda ciddi zayiata neden olabileceği son saldırıyla daha somut olarak görüldü.

Bununla bağlantılı olarak Rusya'nın Suriye ordusuna olan desteğinin giderek artan bir eğilim içinde olması, birçok noktada Rus hava kuvvetlerinin operasyon gerçekleştirmesi ikinci önemli sorun. Türkiye'nin olası bir operasyonunda Suriye ordusunun yanı sıra Rus ordusuyla da karşı karşıya kalması kaçınılmaz bir senaryo olarak görülüyor. Bu senaryo sadece Türkiye açısından değil NATO müttefikleri açısından da son derece tehlikeli gerilim unsuru olarak görülüyor.

Bundan sonra hem İdlip’te, hem de, mültecilerin Avrupa’ya gitmesine izin verilmesi konusunda gerçekten işimiz çok zor.

Rusya ve İran zalim Esed’in arkasında olduğu sürece, Esed’i devirmemiz imkansız hale gelmiştir. İşin içine Nato ve Amerika’da girince zaten mesele çözümsüz hale gelecektir. Burada en büyük zararı Ülke olarak biz görüyoruz. Birde masum Suriye vatandaşları. Artık bizimde strateji değişikliğine ihtiyacımız var.

Sonuç olarak geldiğimiz noktaya baktığımızda, Ortadoğu’da masum Müslüman halklar katlediliyor. Müslüman Ülke’ler birbiriyle savaştırılıyor. Yıllarca İran-Irak’ı savaştırdılar. Mezhep savaşları halen devam ediyor. ABD’ye AB’ye Rusya’ya hiçbir şey olmuyor. Onlar petrol kuyularının üzerine oturmuş vaziyette emperyal politikalarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Türkiye olarak atacağımız yanlış adımlar, gelecekte Allah korusun bizi karma karışık bir çıkmazın içerisine sokabilir. O halde ortak akıl üreterek siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakıp, herkesle görüşüp sağlıklı bir yol haritası belirlememiz gerekir. Unutmamız gereken değişmeyen bir kural vardır ; Savaşın kazananı olamaz…

Yazarın Diğer Yazıları