Erkman: 'Mimar Sinan mimarlık kültürümüze verilmiş tanrısal bir armağan'

Mimar Sinan Haftası nedeniyle bilgi ve görüşlerine başvurduğumuz Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Halil Sencer Erkman açıklamalarında 'Mimar Sinan, mimarlık kültürümüze verilmiş tanrısal bir armağan' ifadesinde bulundu.

Erkman: 'Mimar Sinan mimarlık kültürümüze verilmiş tanrısal bir armağan'

Konuya ilişkin verdiği bilgi ve paylaştığı görüşlerinde Erkman, Mimar Sinan’dan sürekli olarak yeni şeyler öğrendiklerini, yeni şeyler keşfettiklerini aktararak; “Mimar Sinan’dan sürekli yeni şeyler öğreniyoruz, keşfediyoruz. O ‘yaptıklarımı insaf ile karşılayınız’ demiştir. İnsaf etmek aslında doğru görüş demek. Yani bu kadar çok sayıda esere imza atmış olmasının yanında anlaşılmak istiyor, anlaşılma kaygısı güdüyor” şeklinde konuştu.
 
Mimar Sinan’ın memleketi Ağırnas’ta araştırmalar yapan ve söz konusu mekanda araştırma yapılmasına ön ayak olan ERÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Erkman; “Ben uzun yıllardır bütün çalışmamı Mimar Sinan’ın yaptığı eserlerinden yola çıkarak onun bu çalışmasına yön veren ilkeleri bulmaya adadım. Çünkü böylesine bir süreklilik içerisinde ve hiç yanlışlık yapmadan, hepsi eşsiz olan eserler vermenin arkasında güçlü bir yöntem, ilke olmalıydı. Önemli bir düşünsel temel olmalıydı diye düşündüm. Dolayısıyla Sinan’ı hep bu yönden incelemeye adadım kendimi. Gerçekten de bazıları aynı tarihlerde inşa edilmişler ama aynı zamanda da, inşa etmenin ötesinde bir tasarım fikrini elde ettiğimiz bir kişilik Sinan. Tabii ki o dönemde belli gelenekler çerçevesinde mimarlık işlemekte. Bugünkü anlamında bir tasarımcı kavramından farklı ama yine de Sinan bekli de mimarlıkta bir tasarımcı birey olarak karşımıza çıkan ilk kişilik. Onun tasarımcı kişiliğini konuşma olanağını buluyoruz ilk defa” dedi.
 
“İTİRAZ EDİLEMEYEN BİR NOKTADAN BAŞLIYOR”
 
Paylaştığı görüşlerinde Erkman, Mimar Sinan’ın itiraz edilemeyen bir noktadan eserlerini üretmeye başladığını öne sürerek; “Strüktürel gelişmeden yola çıkıyor. Yani bir yapının strüktürü, sağlamlığı, en büyük kubbeyi taşıma özelliği herkes tarafından kabul edilen bir şeydir. Sinan buradan yola çıkarak ilerliyor ve dolayısıyla hep sağlam adımlar atarak ilerlemiş oluyor. Ve biz onun çalışmasından ilk defa belki de Sinan ile birlikte bir gelişme fikrine ulaşabiliyoruz. Yerinde saymayan, tekrar etmeyen, her yeni örnekte bir yenisini aşmaya çalışan bir anlayış içerisinde. O yüzden her eseri eşsiz, biricik oluyor. Diğer taraftan Mimar Sinan inanılmaz bir yapı üretiminin başında olan kişilik. Tabii ki çok sayıda eserin hepsinin doğrudan uygulamasını yürütmesi mümkün değil. Yardımcıları vasıtası ile oluyor. Bu da bize aslında kurumsal bir yapının bulunduğunu bildiriyor. Zaten Sinan, oldukça iyi biçimlenmiş bir Hassa Mimarlar Ocağı diye bir teşkilatın içinde yetişiyor ve onun başında bu işleri yönetiyor. Ortada çok iyi kurumsallaşmış bir yapı ve işleri yürütecek çok iyi bir ekip var o zaman” bilgilerini aktardı.
 
“SİNAN İLE BİRLİKTE YAPILAR BİR KUTU OLMAKTAN ÇIKTI”
 
Sinan ile birlikte mimarlığın yapı sanatı kazandığını ifade eden Erkman, “Sinan ile birlikte aslında biz mimarlığın bir yapı sanatı olarak kendini ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Sinan ile birlikte Osmanlı mimarisinin estetiklik çağı başlamıştır diyebiliriz. Yapılar bir kutu olmaktan çıktı aslında. Daha önce yapılar kalın duvarların üzerine oturuyordu. Fakat Sinan bu sistemi değiştirdi. Yapılar, bir kafes gibi bir yapıya büründü. Payandaların, taşıyıcı ayakların örtü gibi olan kubbeyi taşıdığı ve adeta gök kubbeyi temsil eden bir hale dönüştü. Kemer, kubbe ve ayakların olduğu yapılarda duvarlar daha inceldi, az yer kapladı ve çok sayıda pencere yerleştirilme olanağı bulundu” ifadelerinde bulundu.
 
“SİNAN, CAMİLERE IŞIK GETİRDİ, MİMARLIĞI AYDINLATTI”
 
Paylaştığı bilgilerde Mimar Sinan’ın, şehirle bütünlük arz eden eserleri ile aynı zamanda iyi bir şehir planlamacı olduğunu da ifade eden Erkman, Sinan’ın kemer, kubbe ve taşıyıcı ayaklar ile kurguladığı yapılar ile kalın duvarların yerine daha ince duvarların gelmesini sağladığını, bunun da özellikle camilerde çok sayıda pencere açılmasına olanak sağlayarak camilerin ışık almasını sağladığını bildirdi. Bunun diğer yapılarda da örneği bulunduğunu söyleyen Erkman, Sinan’ın mimarlığı da bu anlamda aydınlattığını ve cephe estetiğini mimariye kazandırdığını sözlerine ekledi. 
 
“HATA BULAMIYORSUNUZ! ŞİİRSEL BİR MİMARİ…”
 
Mimar Sinan konusunda sürdürdüğü sözlerinde Erkman, Sinan’ın altın oranı ilk kullanan mimar olduğuna değinerek bir anlamda mimariye ölçü kazandırdığını bildirdi. Sinan’ın eserlerinde hata bulamadıklarını şaşkınlıkla ifade eden Erkman, Sinan’ı gerektiği gibi anlatmanın güçlüğüne vurgu yaptığı açıklamalarında son olarak ise, onun eserlerine şiirsellik katan bir sanatı bulunduğunu, mimariye şiirsellik kattığına da değinerek; “Sinan kendi kişiliğine özgü bir deha aslında. Matematik ve sezgi dehası var onda. Bu içerden geliyor. Bu deha ve sezgi ile eserlerine şiirsellik katıyor. Şiirsel bir mimari var onun eserlerinde. Ayrıca yaşadığı çağ ve yönetim anlayışı da onu gerektiriyor. Yani en iyiye yöneltiyor ve imkan tanıyor. Ortam da uygun. Diğer taraftan bir de Sinan’ın çok yüksek bir din duygusu olmasının da şüphesiz bu eserlerde katkısı var. Bu baskın duygunun, onu bu denli eserler üretmeye sevk ettiği görülüyor” şeklinde konuştu. 
 
Öğretim Üyesi Erkman ayrıca ilerleyen süreçte, uzun bir zaman üzerinde çalıştığı Mimar Sinan’ı konu edinen kitabının da çıkacağını ifade etti. HABER-FOTO: KAAN AKBAŞ