Hayatın içinde bazı sesler vardır ki, duydukça aslında neyin eksik olduğunu anlarız. “Ben kralım!” diye bağıran birinin gerçekten kral olmadığını anlamak için siyaset bilimci olmaya gerek yok. Gücün, değerin ya da bilgeliğin sesini yükseltmesi gerekmez. Olmuşluk sessizdir çünkü kendini ispat çabasına girmez. Gürültü ise çoğunlukla bir şeylerin yerinde olmadığını, hala tamamlanmadığını fısıldar.
Düşünelim. Gerçekten bilgili bir insan, her cümlesinde bilgisini kanıtlamaya çalışır mı? Ya da güvenilir biri, sürekli ne kadar güvenilir olduğunu tekrar eder mi? Etmez. Çünkü olmuşluk, kendini göstermek için çırpınmaz. Tıpkı olgun bir meyvenin, artık tat vermek dışında bir kaygısı olmadığı gibi…
Bugün etrafımıza baktığımızda, “Ben buradayım!” çığlıkları atan insanların çoğu, aslında iç dünyalarında bir sessizliğin peşindedir. Kimliği, gücü, itibarı, sevgiyi yüksek sesle talep edenlerin aslında bunlara ne kadar da muhtaç olduğunu görmemek imkansız. Zira gerçekten sevilen biri, sevilmeye dair onay beklemez. Gerçek liderler, lider olduklarını duyurmak için megafona ihtiyaç duymaz.
Gürültü çoğu zaman bir savunma mekanizmasıdır. Eksik olanı gizlemek, olmayanı varmış gibi göstermek için çıkarılan bir duman perdesi… Oysa gerçek değer sessizliğin içindedir. Sessiz ama derin bir duruş, bağırarak var olmaya çalışan on kişilik gürültüden daha çok iz bırakır insan zihninde. O yüzden, bir dahaki sefere yüksek sesle “Ben kralım!” diye haykıran birine rastladığınızda, gülümseyin. Çünkü gerçek krallar bağırmaz. Onların varlığı, zaten yeterince konuşur.