Son günlerde gündeme oturan pestisit analizleri, sadece birkaç laboratuvar sonucundan ibaret değil. Aslında çok daha derin, çok daha hayati bir sorunun kapısını aralıyor: Tabağımıza gelen gıdanın ne kadar güvenli olduğu. Çeşitli bağımsız kuruluşlar tarafından yapılan analizlerde; üzümden domatese, ıspanaktan çileğe kadar birçok üründe yüksek miktarda pestisit kalıntısı tespit edildi. Bu veriler, tüketici olarak hepimizin aklına aynı soruyu getiriyor: “Ne yiyoruz biz?”
Pestisitler, yani tarımda zararlılarla mücadele için kullanılan kimyasallar, bilinçli ve kontrollü kullanıldığında tarımsal üretimi destekleyebilir. Ancak kontrolsüz ya da aşırı kullanımı hem çevre hem de insan sağlığı için ciddi tehditler oluşturuyor. Bu konuda yalnızca üreticiye değil, tüm sisteme sorumluluk düşüyor.
Üreticinin yükü hafife alınacak gibi değil. Artan maliyetler, bilgiye erişim sıkıntısı ve pazarda rekabet baskısı, onları bazen kısa vadeli çözümlere yöneltebiliyor. Bu noktada eğitim, destek ve doğru bilgilendirme çok önemli. Aynı şekilde tüketici olarak bizlerin de bilinçlenmesi ve talepkar olması gerekiyor. Çünkü, ancak birlikte hareket ederek sağlıklı bir gıda zinciri kurabiliriz.
Pestisit konusu sadece tarımın değil, aynı zamanda halk sağlığının, çevrenin ve ekonominin de meselesidir. Bu yüzden çözüm de çok paydaşlı olmalı. Daha sıkı denetimler, daha şeffaf bilgilendirme, üreticiye yönelik teşvikler ve toplum genelinde farkındalık çalışmaları bu konuda atılacak önemli adımlardan sadece birkaçı.
Gıda, hepimizin ortak paydası. Sağlıklı ve güvenli gıdaya erişim bir ayrıcalık değil, temel bir haktır. Bu hakkı savunmak sadece kurumların değil, bizlerin de sorumluluğu. Çünkü konu sadece tarım değil; konu, doğrudan hayatımız.