Bayram sofraları, kalabalıktır genelde. Tabaklar birbirine çarpar, çaylar sürekli tazelenir, birinin kahkahası öbürünün lafını böler. Ama bazı sofralarda, bir sandalye boş kalır. O boşluk bazen bir kayıptan, bazen bir kırgınlıktan, bazen de sadece arayan olmadı hissinden doğar.
Bu bayram, fark ettim ki bazı insanlar sadece kalbimize değil, soframıza da küsmüş. Aynı şehirde yaşayıp da yıllardır birbirini aramayan kardeşler, bir yanlış anlaşılmadan sonra zaten o da beni hiç sevmezdi diye içe kapanan kuzenler… Yani bayramda sadece börekler kat kat değil, kırgınlıklar da öyle.
Kırgınlıklar… Ne tuhaf şey. Zamanla şekil değiştiriyorlar. İlk başta öfke gibi gelir, sonra sessizliğe dönüşür. Sonra sessizlik büyür, bir gün gelir sofrada yeri hazır olmasına rağmen o kişi gelmez. Sormazsın da, arasa gelirdi dersin. O da belki çağırsaydı giderdim der. Oysa sofralar çağırıldığında değil, kalben hissedildiğinde güzeldir. İnsan bazen konuşarak değil, sadece bir sandalye çekerek affedebilir.
Belki de mesele haklı olmak değil, birlikte olabilmektir. Kırgınlığın nedenini hatırlamadığımız ilişkileri sürdürmeye direnmek yerine, bir mesajla, bir davetle, bir tebessümle yeniden başlamak mümkün. Bu bayram da bitti. Ama o boş kalan sandalyeler, hala orada duruyor. Belki bir dahaki bayram, bir sandalye daha eksilmeden, bir kırgınlık daha derinleşmeden, sofraları kalpten kalbe kurmayı başarırız.
Çünkü bazı insanlar, affetmeyi en çok kendileri için yapar. Ve bazen, bir tabak dolma, bir kucaklaşma kadar güçlüdür.