Ayşegül Şerife Akçakaya

Geçici Misafirlikten Kalıcı Çıkmaza…

Ayşegül Şerife Akçakaya

 Bir ülkenin misafiri olmak ne kadar sürebilir? Bir hafta? Bir ay? Peki ya on yıl? Türkiye’de yaşayan milyonlarca mülteci için bu sorunun cevabı çoktan belirsizliğe karıştı. Ve artık bu ‘geçici misafirlik’ halinin kalıcı bir dönüşüme evrildiğini üzülerek kabul ediyoruz. Ama kabullenmek, eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmiyor.

 Yıllar önce, Suriye’deki savaş patladığında, insanlık vicdanımız galip geldi. Kapılar açıldı, ekmeğimiz bölündü, şehirlerimiz paylaşıldı. Doğruydu bu. Bir komşuya el uzatmak, insanlığa yakışandı. Zaten misafirperverlik bizim milletimizin en belirgin özelliklerinden biri. Ama aradan geçen zamanda, bu ‘yardım eli’, hem ekonomik hem de sosyal olarak derin yaralar açmaya başladı. 

 Ben bir vatandaş olarak, markette sebzenin fiyatına bakarken,  okullardaki kalabalık sınıflara üzülürken, parkta Arapça konuşmalarla dolan çevremde yabancılaştığımı hissederken, içimde bir soru beliriyor: Biz bu durumu daha nereye kadar sürdüreceğiz?

 Bazı çevreler bu soruyu sormayı bile ırkçılıkla yaftalıyor. Ama kusura bakılmasın, bu bir nefret değil; bu bir sorgulama. Yıllardır ‘geçici koruma’ adı altında kalıcı bir toplumsal değişime izin verilen bu süreç artık sürdürülebilir değil. Ne altyapımız, ne ekonomimiz, ne de toplumsal uyumumuz bu yükü kaldırabiliyor.Her köşe başında yabancı tabelalar görüyorum artık. Kendi semtimde, kendi dilimi duymakta zorlanıyorum. Mahallem, yavaş yavaş benden uzaklaşıyor gibi. İş bulmak zor, kiralar uçmuş, sosyal yardımlar kimlere gidiyor belli değil. Bu değişimin içinde sıkışıp kalmış hissediyorum. Ve şunu sormadan edemiyorum: Biz ne zaman bu kadar sessizce kabullendik her şeyi?

 Bir şeyin geçici olduğunu bilerek dayanmak kolaydır. Ama neyin ne kadar süreceğini bilmeden yaşamak, insanın içini kemirir. Şimdi bu ülkede milyonlarca insan, bu belirsizliğin içinde hem kendisi için, hem de karşılaştığı ‘öteki’ için huzursuz. Toplum olarak kırılganlaştık. Tahammülümüz azaldı. Herkes birbirine yabancılaştı. Belki de en büyük göç, kendi içimizde yaşadığımız bu değişim.

 Mülteciler için değil, kendimiz için soruyorum: Bu geçici misafirlik, bizim kalıcı huzurumuzu ne kadar daha erteleyecek?

 Belki bir gün gerçekten planlı, adil ve sürdürülebilir bir göç politikası olur. Ama o güne kadar, biz bu kalabalıkta kendi yerimizi ne yazık ki kaybetmeye devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları