Alparslan Alya

Sosyal sermaye

Alparslan Alya

Sosyal sermaye; din, dil, inanç, tarih, kültür, yardımlaşmak, örf, adet ve gelenek olarak ifade edilir. Sosyal sermayebireylerin ortak davranış biçimidir. Çünkü her davranış biçimi sosyal sermayeolamaz. Aslında insanlığın varlığını sürdürme süreci de insanın ortakdavranışına bağlıdır.

Sosyal sermaye en küçük birliktelik olan ailedenakrabalara, küçük esnaftan holdinglere, köyden kente, bir ülke için; ekonomik, sosyal, siyasal ve güvenlik anlamında; hayati önem taşımaktadır.

Sermaye hep ekonomik boyutta anlaşıla gelmiş. Öyle değil; yaşamın herhangi boyutunda insanın ihtiyaçlarını karşılamak için var olmasıgereken şeylerdir. Bireyden öte toplumsal önem taşımaktadır.

James Coleman Sosyal Sermaye yaklaşımını şöyle açıklar sosyal sermaye, insanların ortak amaçları için gruplar ya da organizasyonlar halinde bir arada çalışabilme yeteneğidir. Francis Fukuyama ise sosyal sermaye, bir toplumda veya onun bazı bölümlerinde güven duygusunun hâkim olmasından ileri gelen bir yeti. Ayrıca sosyal sermaye, Bir topluluğun ahlaki normlarının alışkanlık haline gelmesi ve sadakat dürüstlük gibi erdemlerin kazanılmasını ve bireylerin birbirine bağımlılığını gerektirdiğini söyler.

Ekonomik birliktelikler için para sermaye olarak değerlendirilirken; toplumsal birliktelikler için; inanç, ahlak, örf, adet, gelenek diğer bir ifadeyle kültür bağlamında aynılık veya yakınlık söz konusudur.

Modern dünyanın aykırılıkların/farklılıkların en uç noktada da olsa hümanist çerçevede doğal kabul edilmesi talebi; insanlığın birlikte yaşama doğasına aykırıdır. İnanç, ahlak, düşünce, fikir ve yaşamda benzeyiş ön kabulü beraberinde getirir. Aykırılıklar ise her zaman potansiyel çatışma zeminini oluşturur. Bu çatışma şiddet içermeyebilir ama dayanışmayı, tasada ve kıvançta bir olmayı engelliyorsa; şiddet içerikli çatışmadan daha tehlikeli olacaktır.

Tarih bilinci insanı geleceğe taşımaktadır. Birey ve toplumlar gelecek inancı yani yarınlar üzerine hayatını bina eder. Elindeki sermayesi başta sosyal olmak üzere, siyasal, ekonomik ve kültürel sermayesi olmayan bir bireyin/toplumun yarınları inşa etmesi mümkün değildir.

Bugün yeryüzünün özellikle İslam coğrafyasında çıkan çatışmaların temelinde sosyal sermayenin yokluğu yatmaktadır. Etnik, coğrafi, mezhebi ve iktisadi çatışmaların altyapısını ümmetin içinde bulunduğu davranış bozukluğu oluşturmaktadır. Hâlbuki Müslümanların sosyal sermayesi Âdem (a) ile başlayan peygamberler ve son nebi ile zirveye ulaşan ve adı Sünnet olarak adlandırılan değerler bütünüdür.

İslam dışı sistemler sosyal sermaye oluşturmak için; ihtilaller yapmış, binlerce insanı öldürmüş ve bunu sağlamak için uzun bir zaman dilimine ihtiyaç duymuştur. Hatta Batı küresel anlamda sosyal sermayeyi elde etme adına/ortak davranış biçimi oluşturmak adına; siyasal, askeri ve kültürel işgaller gerçekleştirmektedir.

Sosyal sermaye aynı zamanda bir iletişim ve bilişim dilidir. İletişim ve bilişim ise beraberinde tanışmayı, muhabbeti ve güveni getirir. Bunun adı ise birlikte yaşamaktır.

Müslümanların sosyal sermayesi Hadis-i Şerifler ışığında var olmuş ve Sünnet eşliğinde ise yaşanan yol olmuştur. Bu anlamda Hz. Peygamberin sünnetleri sosyal sermaye kaynağını oluştururken bunun ilk işaret dili: küresel ve çağlar üstü Selamı yayın olgusudur.

Müslümanlar; sahih-gayri sahih, mütevatir-zayıf demeden, meşru örf ve adetler çerçevesinde sosyal sermayelerini muhafaza etmek zorundadırlar. Çünkü Batı/Müşrik güçler ellerindeki tüm imkânlarıyla İslam dünyasına yönelik top yekûn savaşını sürdürmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları