Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti, 'kadının varlığını' açığa çıkarmıştır

Atatürk inkılâpları sayesinde Türk kadını, bir birey olarak 'varlığını' açığa çıkardı. Türk Kadınlar Birliği Kayseri Şube Başkanı Ayşe Uzunlu'nun kaleminden...

Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti, 'kadının varlığını' açığa çıkarmıştır

Atatürk kadınlara çok değer vermiş ve O’nun yaptığı inkılâplarla kadınlar, Cumhuriyet ile birlikte eşit yurttaş ve birey olma hakkını kazanmışlardır. Her yıl 10 Kasım’da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anarken; Türk kadınları olarak bugünlere nasıl geldiğimizi ve kadının hak mücadelesinde Atatürk’ün bizlere sağladığı imkân ve şartları bilmemiz gerekir.


1839’da açıklanan Tanzimat Fermanı, Türk tarihinde Batılılaşmanın ilk somut adımıdır. Bu tarihe kadar kadın diye bir varlık yoktur. İlkokul eğitimi mecburiyeti ilk kez 1876'da Kanun-i Esasi ile düzenlenmiş, kız ve oğlan çocuklar için ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir. Osmanlıda kız çocukları açılan az sayıda okulda yeterli eğitim alamamıştır. Bu dönemin kadınları eğitimsiz, sosyal hayattan uzak ve hayatlarını kendi başlarına sürdürebilme kabiliyetine sahip değildir. Uzun süren savaşlar da bu konuda ilerleme kaydetmelerine engel olmuştur.


Osmanlı toplumunda kadınlık bilincinin uyanmasında, kadınların yazmaya yönelmesinin önemi büyüktür. Fatma Aliye, Şair Nigar, Emine Semiye, Şükufe Nihal, Nezihe Muhittin, Halide Edip ilk kadın yazarlarımızdandır. Bu kadınlar insan olarak addedilme, sivil hayata karışma, kamuda yer alma ve kadınların toplumsal konumun düzeltilmesi için çalışmışlar; kadın haklarını Osmanlı İmparatorluğundan cumhuriyete taşımışlardır. Bu kadınlar dönemin aristokrat ya da yönetici sınıfın eşleri ve çocuklarıdır. Sayıları parmak ile gösterilecek kadar azdır. Evde aldıkları özel eğitimlerle bu noktaya gelebilmişlerdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların okuma-yazma oranı binde sekizdir. Yani her bin kadından sadece sekizi okuyup yazabilmektedir.


Öte yandan savaşlarda Anadolu’nun her köşesinde savaşmış; cepheye cephane ve erzak taşımış kadınlarımız da kadının erkek egemen bir toplumda değerinin yükselmesine sebep olmuştur.


Cumhuriyet ilan edilmeden bir yıl önce Nezihe Muhittin önderliğinde bir grup kadın, Cumhuriyet Kadın Fırkasını kurmak istemiştir. Ancak o zamanın koşullarında daha cumhuriyet bile ilan edilmemiştir. Yeni yönetim tek partiden oluşacaktır ve kadınların seçme hakkı bile yokken parti kurmaları da mümkün görülmemiştir. Bu durumda kadınlar 1924’de Türk Kadın Birliği’ni kurmuş; siyasetten kopmadan yıllar içerisinde seçme ve seçilme hakkı konusundaki taleplerini Nezihe Muhittin öncülüğünde ısrarla sürdürmüşlerdir.

Peki Atatürk ve genç cumhuriyet kadın ile ilgili neler yapmıştır? Mustafa Kemal Atatürk her fırsatta kadının önemini vurgulayan konuşmalar yapmış; toplumu kadının yeni konumuna ısındırmaya çalışmıştır.

1923’te İzmir’de yaptığı bir konuşmada; Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir…. Bir toplum, cinsinden yalnız birinin zamanın gereklerini kazanmasıyla yetinirse o toplum yarıdan fazla eksiklik içinde kalır. Bir millet, gelişmek ve medenileşmek isterse özellikle bu noktayı temel olarak kabul etmek mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır. İnsanlar dünyaya haklarında belirlenenleri yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek; faaliyet demektir. Bundan dolayı bir toplumun bir organı harekette bulunurken diğer organı duruyorsa o toplum felç olmuştur. Bir toplumun hayatta çalışması ve başarılı olması için çalışmanın ve başarılı olabilmenin bağlı olduğu bütün nedenleri ve şartları kabul etmesi gerekir. Bundan dolayı bizim toplumumuz için ilim ve fen gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın kazanmaları gerekir.” diyerek kadınların da erkekle birlikte toplum içerisinde olacağını vurgulamıştır.

Daha hemen cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile, kadının da erkekle birlikte öğrenme imkanlarından eşit olarak yararlanması sağlanmıştır. O zaman için kadınların erkeklerle eşit koşullarda eğitim alması, sadece Osmanlı’da değil dünyanın birçok ülkesinde de mümkün olmayan bir durumdur.

1925’te Şapka İnkılâbı için yaptığı konuşmada ; “Efendiler, Bu hitap münasebetiyle ufak bir noktayı tekrar edeyim. “Efendiler” dediğim zaman başka bir yerde olduğu gibi burada da bundan kastım hanımefendiler ve beyefendiler” diyerek halkına kadın-erkek eşit seslendiğini vurgulamıştır. Üç gün sonra Kastamonu mitinginde de “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” sözüyle kadının geri bırakılmayacağını söylemiştir.

Ama kadın konusundaki en önemli gelişme 1926’da Medeni Kanunun Kabulüdür. Daha önce birden fazla kadınla evlenebilen erkek, bundan böyle bir tek bir kadınla ve resmi nikâhla evlenecekti. Bu madde ile on dört asırlık dini ve sosyal bir töre bir tek kanun hükmü ile ve yasal olarak son buluyordu. Aile kurumunun tek taraflı olarak feshi kaldırılıyor ve kadına da kocasını boşayabilme hakkı tanınıyordu. Kadın-erkek eşitliğine dayanan modern ailenin temelleri atılmıştı.

1928’de yapılan Harf İnkılâbı ile kabul edilen Latin alfabesi ve kız çocuklarının okullaşma oranındaki artış da kadınların gelişiminde rol oynamıştır.

Atatürk, Latife Hanım gibi modern bir kadınla evlenmiştir. Onun ve evlat edindiği kız çocuklarının yeni Türk kadınına rol model olmasını istemiştir. Evlat edindiği kız çocuklarının da eğitimine özen göstermiş, değişik meslekler edinmelerini sağlamıştır. Afet İnan’ı görevlendirerek dünyadaki kadın hakları konusundaki gelişmeleri değerlendirmesini istemiş; Afet İnan’ın da kadın hakları konusunda önemli çalışmaları olmuştur. Atatürk’ün yanı başındaki arkadaşları İsmet İnönü ve Tunalı Hilmi gibi aydın Türk erkekleri de mecliste yaptıkları konuşmalarla ve basında yapılan tartışmalarla kadın hakları konusu ilerlemeler kaydetmiştir.

Medeni Kanunun kabulünün ardından; belki de cumhuriyetin en önemli çağdaş kadın hareketi 1930’da kadınlara muhtar ve belediye seçimlerine katılabilme, 1934’de de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesidir.

Atatürk ve onun aydın arkadaşlarına; Osmanlıdan Cumhuriyete kadın hakları için çalışmış kadınlara rağmen yine de kadın haklarının elde edilmesi sorunsuz olmamıştır. Bir anda da gerçekleşmemiştir. Bugün tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş ve verdikleri mücadele ile hırpalanmış Nezihe Muhittin gibi aydın kadınlarımız ile savaşlarda kahramanca çarpışan Anadolu kadınlarımız ve Cumhuriyetin inkılâpları bir arada düşünülmelidir. Ancak hiç kuşkusuz ki Türk kadının en büyük şansı Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lidere sahip olmuş olmasıdır.


Türk kadını cumhuriyetin getirdikleri ile eğitim alabilmiş, meslek edinebilmiş, çalışma hayatında ve sanatın her dalında yer alabilmiş, temsil etme hakkına kavuşmuş ve eşit vatandaş haline gelmiştir. Her yıl 10 Kasım’da Türk kadınları gerçekleştirdiği inkılâplarla kendisini birey haline getiren Atasını saygı ve sevgi ile anmaktadır. Birçok ülkede kadınların erkeklerle eşit haklara kavuşması Türkiye’den çok sonra gerçekleşmiştir. Bu anlamda toplumun hazırlanması ve ileri görüşlülüğü ile Atatürk, Türk kadınlarının kadın hakları konusundaki savaşının da en büyük kahramanıdır. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti, “kadının varlığını” açığa çıkartmıştır.

- Ayşe Uzunlu - Türk Kadınlar Birliği Kayseri Şube Başkanı