Türkiye’de ekonomi artık bir bilim değil, bir refleks…
Asgari ücrete zam geliyor diye duyan herkesin ilk tepkisi, “Yine her şeye zam gelecek.”
Ve ne yazık ki bu refleks hiç boşa çıkmıyor.
Neden böyle?
Neden asgari ücret artınca çorbanın tuzu da, ayakkabının bağcığı da pahalanıyor?
Bir: Denetimsiz Piyasa
Çünkü Türkiye’de fiyatları belirleyen şey maliyet değil, fırsat.
Bir ürünü üretmek değil, satmak pahalı.
Zam haberi düşer düşmez, marketler etiketleri yeniliyor.
Çünkü kimse “Neye göre bu kadar arttırdın?” diye sormuyor.
Çünkü devlet, zam sonrası denetimi göstermelik yapıyor, caydırıcı olmuyor.
Sonuç? Herkes istediği gibi zam yapıyor, olan sabit gelirlilere oluyor.
İki: Kira Balonu
Asgari ücrete zam geldiği an, ev sahiplerinin dilinde tek cümle, “Maaşlar arttı, kiralar da artmalı.”
Oysa bir işçinin maaşının artması, ev sahibinin borcunu mu artırıyor?
Hayır.
Ama bu ülkede kira, piyasa değil psikolojiyle belirleniyor.
Üç: Kayıtdışı Ekonomi ve Vergi Yükü
Küçük esnaf, KDV’yi zaten zor taşıyor.
Büyük zincirlerse vergi yükünü doğrudan tüketiciye yıkıyor.
Kayıt dışı işleyen onca ticari faaliyet varken, yük hep aynı kesime bindiriliyor.
Vergi adaleti sağlanmadıkça da her zam, “bizden çıkar” oluyor.
Dört: Psikolojik Enflasyon
“Nasıl olsa zam gelecek” korkusuyla yapılan zamlar, en tehlikeli olanı.
Daha elektrik faturası değişmemişken, kuaför fiyatı artıyor.
Mazota zam haberi gelir gelmez, pazardaki patates yükseliyor.
Yani biz bir ekonomik krizin değil, güvensizlik sarmalının içindeyiz.
Bu Bize Yakışmıyor
Asgari ücret, çalışanın nefes borusudur.
Ama o borudan artık nefes değil, duman çıkıyor.
Çünkü maaş artmadan önce zam geliyor.
Zam gelmeden önce korku başlıyor.
Ve bu ülkenin çalışanı her gün, "Bugün neye zam geldi?" sorusuyla uyanıyor.
Bu yazı, sadece bir ekonomi eleştirisi değil.
Bu yazı, bu ülkenin emeğe gösterdiği değerle yüzleşme çağrısıdır.
Demem o ki, asgari ücrete ara zam gelse ne gelmese ne…