Güç dediğimiz şey çoğu zaman fiziksel bir kudret olarak anlatılır. Ağır bir şeyi kolayca kaldırabilmek, yüksekten atlayabilmek, sesini herkese duyurabilmek... Ama gerçek güç bu mudur? Yoksa oturduğunuz yerden, tek bir imza ile insanların hayatlarını altüst edebilmek mi?
Oysa gerçek güç sessizdir. Karanlıkta hareket eder. Kalemiyle yazar, kelimesiyle çizer. Ve en çok da “neden?” sorusuna gerek bırakmaz.
Bazen bir bakışla yer değişir insanlar arasında…
Kimisi yukarı çıkar, kimisi aşağı indirilir. Bazen bir evrak, bir imza ile yollar ayrılır. Nedeni bilinmez, açıklanmaz. Ama herkes anlar aslında… Konuşulmaz çünkü herkes bilir.
Son günlerde öyle şeyler oluyor ki, sadece olan biteni izlemek yetmiyor. İnsan düşünüyor. Bu kararlar neden hep belli yerlere, aynı kişilere dokunuyor? Tesadüf mü bu, yoksa görünmeyen bir denge mi kurulmaya çalışılıyor?
Belki de sadece “güç” kendini tekrar hatırlatıyor. “Ben buradayım” diyor hem de sessizce…
Ama insan bazen düşünmeden edemiyor. Gücün bu kadar sessiz, bu kadar etkili ve bu kadar görünmez oluşu... Acaba asıl amaç, sessizlik içinde bir düzen kurmak mı? Bir gün sabah uyandığınızda, bildiğiniz şehir başka bir şekle bürünmüş. Bir masa eksilmiş, bir sandalye değişmiş. Gerekçe yok. Ama herkes farkında…
Bir dönem “demokrasi” çok duyulur mesela sonra birden “mücadele”, “temizlik”, “yeniden yapılanma” gibi kelimeler öne çıkar. Kelimeler değişse de niyet hep aynı kalır. Gösterilen kadarını gör konuşulan kadarını bil gerisini anlamaya çalışma.
Güç, adaletle birleşmediğinde bir korkuya dönüşür. Herkes susar, herkes bekler. “Sıra kimde?” sorusu sessizce dolanır odalarda. Oysa gerçek güç, güven verir. Çünkü gücün gölgesi değil, ışığı aydınlatır.
Birileri hâlâ güçlü olabilir. Güç sahiplerini değil nasıl kullandıklarını konuşur gelecek!