Son zamanlarda dikkat çeken bir şey var, o da insanlar artık duymuyor, dinlemiyor sadece tepki veriyor. Görüyor gibi yapıyor ama gördüğünü değil gösterileni izliyor. Anlıyor gibi davranıyor ama çoğu zaman sadece tekrar ediyor. Düşünmek zahmetli geliyor düşünmeden hareket etmekse çok kolay.
Bir görüntü sosyal medyada yayılıyor. Bir çizim, bir söz… Birileri “bu yanlış” diyor. Haklı mı? Belki evet. Ama mesele burada başlamıyor. Tepki veriliyor ama önce niyet okunuyor, sonra etiketleniyor, sonra hedef gösteriliyor.
Nihayetinde ne oluyor? Sokağa dökülen insanlar, kırılan camlar, taşlanan duvarlar, yakılan yerler... Oysa neyin neden yapıldığına dair doğru düzgün bir cümle bile kurulmamış.
Toplumun inançları kutsaldır. Bu çok kıymetlidir. Ancak bir şeyi korumak için onu yıkmak doğru yöntem değildir. İnanç, sadece ibadet etmek değildir. O inancın taşıdığı ahlakla, adaletle, merhametle var olur. Müslümanlık, yıkmakla değil, inşa etmekle tarif edilmelidir. Ama son zamanlarda birileri bu hassasiyeti öfkeye çeviriyor. İnsanları öfkeye körükleyen sloganlar dolaşıyor.
En tehlikelisi şu iyi niyetli ama düşünmeyen kalabalıklar, yönlendirilmeye en açık olanlardır. Dindarlık, incelik ister ilim ister sorgulama ister. Ama bazıları bu duyguyu kullanarak, "şu haramdır, şu düşmandır" deyip, insanların eline taş tutuşturuyor. Oysa Kur’an’ın ilk emri “Oku” idi. “Yak”, “taşla”, “vur” değil.
Kutsal olan, her şeyden önce tertemiz kalmaktır. Onu savunurken kirlenmek, onun ruhuna en büyük ihanettir. Bir şeyi savunurken kullandığın yol, savunduğun şeyi tarif eder.
Bugün bir çizim ile öfke yağdıranlar, yarın neye kızacaklarını başkalarından öğrenmeye devam ederse, inancı sakatlar.
Şunu sorun kendinize,
Bu öfke gerçekten benim mi? Yoksa sadece bana mı verildi?