Ecem Yaman

Çalışmak mı, üretmek mi, tükenmek mi?

Ecem Yaman

Bir sabah daha erkenden uyanıyoruz. Gözümüzü açar açmaz önce saate, sonra telefona bakıyoruz. Bildirimler, mailler, yapılacaklar listesi... Gün henüz başlamadan zihnimiz çoktan çalışmaya başlamış oluyor.

Çalışmak, uzun yıllar boyunca hayatta kalmanın bir aracıydı. Üreten insan değerlidir; emeği vardır, alın teri vardır. Toprağı işleyen çiftçi, bir marangoz, bir öğretmen… Her biri işinin ucuna kendinden bir şey katardı. Fakat dijital çağda çalışmak giderek daha fazla soyut bir hâl aldı. Dokunduğumuz şeylerin sayısı azaldı artık daha çok dosyalarla tablolara giren verilerle bitmeyen online toplantılarla meşgulüz. Akşam olduğunda yorgunuz, fakat elle tutulur bir üretim yok.

İşin ironik tarafı ‘verimli olmak’ çağında yaşıyoruz. Her yerde üretkenlikten, zaman yönetiminden, verimli sabahlardan söz ediliyor. Ancak tüm bu söylemlerin altında yatan gizli bir baskı var. Daha fazla çalış, daha az dinlen, daha çok üret, daha az hisset. Bu düzen bizi hem zihinsel hem fiziksel olarak tüketiyor. Tükenmişlik sendromu artık sadece psikoloji kitaplarının bir terimi değil, şehir hayatının hatta artık gençlerin bile ortak deneyimi.

Birçoğumuz günün sonunda ‘çok yoruldum’ diyoruz ama ‘bugün şunu başardım’ demiyoruz. Çünkü çalışmakla üretmek arasında ciddi bir fark var. 

Üretmek, bir şey ortaya koymak, bir değeri kamuoyuna kazandırmaktır. Oysa çalışmak çoğu zaman sadece mesai saatlerini doldurmaya, verilen görevleri yerine getirmeye dönüştü. Bu da insanın yaptığı işe yabancılaşmasına neden oluyor.

Toplumun bizden beklentisi çalışkan olmamız yönünde. Ama bu beklentinin içi, ‘üretiyor musun, mutlu musun, huzurlu musun?’ sorularıyla değil sadece ‘çalışıyor musun?’ sorusuyla dolu. Durduğumuzda kendimizi suçlu hissettiğimiz bir çağda yaşıyoruz. Oysa bazen durmak da bir eylemdir. Düşünmek, kendine yönelmek de üretkenliğin bir parçasıdır.
 

Yazarın Diğer Yazıları