Hayvanları çok seven Tuğba, Babasından balık ister.
Beta cinsi iki tane fanus balığı alırlar.
Bir tanesini yanı başındaki konsola , diğerini ders çalıştığı masasına koyar.
Her gün ilgi ile balıkların yemini verir ve balıkları seyreder mutlu olurdu.
Bir gün balıklardan bir tanesi fanus da ölür. O gün,Tuğba çok üzgündü.
Akşam mutfakta da yemek olarak hamsi balığı pişirilmiş, masa hazırlanmıştı.
Hepimiz masaya yemek için oturmuş Tuğba’nın gelmesini bekliyorduk.
Fakat gelmedi.
Ölen balığını düşünen Tuğba o akşam yemek yemedi.
Belki de, Balık yemeği olduğu içindir.
Tuğba’nın üzüntülü olduğunu ve balık olduğu için yemek yemediğini gördüğüm de .Çok iyi anladım ki!.
1864 Büyük Sürgün ile zulme uğrayan Çerkeslerin Karadeniz’de boğulan ecdatları’nı hatırladıkça ,
Çerkeslerin , Karadeniz’den çıkan balıkları, uzun süre yiyemediklerinin duygusunu daha iyi anladım.
Tuğba ya hak verdim.
Küçücük bir balığın ölümüne üzülmesine, sevindim.
İnsanın vicdani olarak; Can taşıyan her canlı için, sorumluluk sahibi olması gerektiğini hatırlattı.
“Küçük bir balık” demeden, bir canlının canını kaybetmesinin, Rabbimin verdiği canı önemsemesinin, mutluluğunu yaşadım. “Canın sağ olsun” , Tuğba dedim.
Canı sağ olsun ki . Canlıların kıymetini bilenlerden olsun.
Canı sağ olsun ki, Cana can katanlardan olsun.
Canı sağ olsun ki, Vatanına, Toprağına, Bayrağına can versin.
Canın sağ olsun kızım.
Tuğba bana , Erol Evgin’in meşhur şarkısını hatırlattı.
Bir de cana can katan o
Sevdan olmasa,
Ah, bu hayat çekilmez
Sen, olmasan canım
Ah, bu çile çekilmez
Sende bitip tükenmeyen umut olmasa
Ferhat’ın dağları delen sabrı olmasa
Bir de cana can katan o
Sevdan olmasa,
Canlılara sevgin hiç bitmesin KIZIM .
BALIK BİLMEZSE HALİK BİLİR.