Rıfat Açıkgöz

YORGUN

Rıfat Açıkgöz

Yıllarca yürüdüm hayat yolunda

Yol yürüyen ayak yorgun baş yorgun

Hiçbir mükafat yok yolun sonunda

Yollardaki toprak yorgun taş yorgun.

 

Koştum durdum boş hayalin peşinde

Yol aradım yüce dağların döşünde

Yolda kaldım karlı buzlu bir günde

Yol yürüyen ayak yorgun baş yorgun.

 

Yıllarca kovaladım gökte uçan bir kuşu

Defalarca çıkıp indim düzü, yokuşu

Hayat bitti ama tutamadım o kuşu

Artık bittim ayak yorgun baş yorgun.

 

Görül verdim gördüğüm bir güzele

Aşkından sararıp döndüm kuru gazele

Ben koştum o kaçtı yine geçmedi ele

Güzel yorgun, gönül yorgun, ben yorgun!

 

Yürekten sevmiştim ben o nazlı kızı

Bakışları andırırdı gökteki yıldızı

Karaymış kaderin alnıma yazdığı yazı

Yazı yorgun kalem yorgun el yorgun!

 

Ne sorduysam bana cevap vermedi

Gözlerine baktım o bir kere gülmedi

Anladım ki vardı onun da bir derdi

Dertlerini söylemeyen dil yorgun.

 

Sorma neler çekti bu garip beden

Hep çalıştı ne geleceğini bilmeden

Bu dünya fanidir dönmüyor giden

Sona doğru yürüdüğüm yol yorgun.

İtilip kakıldım bazen düşüp kırıldım

Ben hayata ne küstüm ne de darıldım

El atınca yakaladığım dala sarıldım

Tutunduğum dallar yorgun kol yorgun.

 

Ne yapsam ne etsem kader çok gördü

Gideceğim yollara kendi ağlarını ördü

Bütün emeklerimi seller alıp götürdü

Coşkun akan sular yorgun ben yorgun.

 

Ağustos ayında tutuldum bir kışa

Dost diye sarıldım kara toprağa taşa

Gide, gide yollar sardı dik bir yokuşa

Beden yorgun ayak yorgun baş yorgun!

 

Ben ne kanun dinledim ne de bir töre

Kendimi ateşe attım göz göre göre

Türlü dertlere tutulup aradım çare

Doktor yorgun ilaç yorgun ben yorgun!

 

Vakit tamam oldu defterim dürüldü

Son soluğum boğazıma derildi

Herkes duysun diye selam verildi

Sela veren hoca yorgun dil yorgun!

 

Çok yaşadım az gün gördüm dünyada

Hep istedim ama eremedim murada

Can alıcı gelmiş kapıya bekler sırada

Can verecek beden yorgun ruh yorgun.

 

Son yolculuk için çekildi kır atım

Boşa gelip geçmiş bunca hayatım

Konuşmaya bile artık yok ki takatim

Konuşacak dudak yorgun dil yorgun.

 

Musallaya götürdüler cansız naşımı

Taştan yastıklara koydum başımı

Başucuma diktiler iki mezar taşımı

Taşı yapan usta yorgun taş yorgun.

Yazarın Diğer Yazıları