Bugün Süleyman Keskin ağabeyi kaleme aldık, gidişinde bile hem şaka yaptı hem de kalın harflerle dünyanın boş olduğunu gösterdi bizlere.
Ustam, meslek hayatımın ilk yıllarında eleğinden geçtiğim sevgili ağabeyimi yazmak geldi içinden.
Önceki gün, Facebook hesabından kendisinin 2019 yılında paylaştığı bir fotoğraf çıktı karşıma.
Rahmetlinin bir gözü, geçirdiği operasyonla sargıyla kapalı durumdaydı.
***
Her haliyle yürüyen espri makinası Süleyman Keskin ağabey, “Göz’den düşmeyelim diye kendimizi yeniden Göz’den geçiriyoruz.
Not: (kendi Göz’ümüzün derdine düşmüşüz, kimsenin malında mülkünde Göz’ümüz yok)
Bir not daha: (iğneyi kendimize batırmışız, çuvaldız başkasına batsa ne olur?)
Son not: (soyadımız Gözütok değil ama, gönlümüzün Göz’ü tok)” ifadelerini kullanmıştı.
Evet, Süleyman Keskin ağabey, bu paylaşımıyla yine ince bir espri yapıp, göndermeleriyle ders verdi bizlere.
İnsanın kendi derdi olduğunda başkasıyla uğraşacak vakti olmuyor işte…
***
İnsan, neden başkalarıyla uğraşır ki?
Üç günlük dünyada geldik, yaşıyoruz, belki de yarın yokuz.
Hiç değer mi birbirimizi kırmaya, üzmeye, kavgaya, gürültüye?
Sanki verecekler bu dünyanın tapusunu?
***
Meslek hayatımda gazeteci olarak onlara değerimizi kaybettik.
Şemsettin Çetinsöz’den, Mahmut Sabah’lara, Veli Altınkaya’lardan, Oktay Ensari’lere, Mecit Avşar’lardan, Mehmet Aslankaya’lara, Mustafa Aydoğan'dan Ahmet Çulfacı'lara kadar 30’a yakın ağabeyimiz veda edip göçüp gittiler.
İnsanoğlu işte, içinde bir umut, sonsuz yaşamak isteğiyle hevesleri ve hayalleriyle hayata tutunuyor...
İnsanları da vefat edince değil de, yaşarken anmak, anlamak, değerini bilmek lazım geliyor…
***
Hakan Çiftci de elbet bir gün ebedi aleme göçüp gidecek.
Şimdi değerimizi bilmeyenler, yine çıkıp; “Ne iyi adamdı. Kayserispor’u yazardı. Herkesle arası iyiydi. Kimseden para pul almaz, işine bakardı. Helali haramı bilir, kul hakkına riayet ederdi” diyecekler belki de. Ya da tam tersi gıybetimi yapıp, günahlarımı alacaklar.
Elhamdülillah, Ali Çiftci ve Zöhre Çiftci’nin oğlu, Osman Çiftci’nin kardeşiyim.
Çok şükür 25 yıllık meslek hayatımda kimseye zulüm etmedim, kimsenin hakkına bilerek geçmedim, illaki hatalarımız olmuştur, Allah affetsin.
Fani dünyadan geçip gidiyoruz işte…
Orhan Gazi Başgül ağabey 42, Mecit Avşar ağabey yine 42, Mehmet Aslankaya ağabey 37 yaşında ebedi hayata göçtü, ölümün yaşı yok.
***
Bizim de yaşımız geldi 44’e… Ağabeylerimizin yaşını geçtik.
Allah ne kadar nefes nasip etmiştir bilemeyiz.
Bir veda yazısı gibi oldu ama böyle bir hissiyata büründüm.
Süleyman Keskin ağabeyin fotoğrafını görünce yazmak geldi içimden.
***
Allah’ın en sevmediği şeylerden biri olan ‘kibirden’ uzak duralım.
Gücümüzün yettiği kadarıyla herkese yardım edelim.
Büyüklerimize saygı, küçüklerimize de sevgi gösterelim.
Yunus Emre’nin dediği gibi: “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz” düsturuyla hareket edelim.
***
25 yıllık meslek hayatımda o kadar çok şey değişti ki…
Hiçbir şeyin değerli olmadığını, vefasızlığın ve yalakalığın zirve yaptığını gördüm.
Ölen öldüğü ile kalıyor, birkaç gün hatırlanıyor ve unutulup gidiyorsun işte, onca çile, emek, alın terini boşuna verdiğinizi anlıyorsunuz.
Bu sebeple, insanların değerini yaşarken bilelim.
İstemeyerek de olsa kırdığımız, üzdüğümüz insanlar olabiliyor, bu vesile ile herkese hakkım helal olsun.
***
Yine bu vesileyle ebedi hayata giden tüm meslek büyüklerimizi rahmet ile anıyorum, en son Oktay Ensari ağabeyimizi kaybettik.
Belki bir spor köşe yazısı çıkmadı, ama Süleyman ağabeyin de belirttiği gibi iğneyi kendimize batırdık…