Rusya’nın Ukrayna sınır hatlarında, Belarus ve Kırım’da 135 bin civarında asker ve çok sayıda askeri teçhizat konuşlandırması, başta NATO olmak üzere Batı bloku birçok ülkede Ukrayna’ya yönelik bir işgal planı algısı yaratmaktadır. 2014’teki Kırım işgalinden bu yana Ukrayna devleti işgal tehlikesiyle kaldığını iddia etmekte, bu çerçevede NATO’dan sessiz kalmamasını ve Rusya’ya karşı hamle yapmasını istemektedir. Rusya da, Ukrayna’nın bu çağrıları karşısında gerilimi daha çok tırmandırmakta, bir yandan Belarus, Moldova/Transdinyester ve Kırım’daki askeri varlığını hissettirmekte ve çevre coğrafya üzerindeki baskıyı da artırmakta, öte yandan daha önce işgal ve ilhak etmiş olduğu Kırım ve askeri denetimi altındaki Donbass bölgesindeki askeri pozisyonu güçlendirmektedir. Önemli bir sanayi altyapısına ve zengin doğal rezervlere sahip olan Ukrayna, Rusya açısından cezbedici bir ön bölge pozisyonunda olmakla birlikte, aynı zamanda Karadeniz’deki deniz yetki alanlarını genişletmesi açısından da stratejik öneme sahiptir. Ayrıca Ukrayna’da çok sayıda Rus vatandaşı yaşamakta ve Rusya ile yakın sosyal ve kültürel ilişkileri bulunmaktadır. Kısacası, stratejik ve kültürel olarak, Moskova, Ukrayna’yı “arka bahçesi” olarak görmektedir.Gözler Ukrayna- Rusya sınırına çevrilmişken, Türkiye’nin de hem Ukrayna, hem de Rusya ile ilişkileri gündemdedir. Ankara, Kırım’ın 2014’te Moskova tarafından ilhakına kesin bir dille karşı çıksa da, Türkiye turizm gelirinin önemli kısmını Rusya’dan sağlamaktadır. Türkiye, doğalgazının büyük kısmını da Rusya’dan ithal etmektedir. İşte bu noktada Türkiye’nin Rusya’ya uygulanacak yaptırımlara katılmakta çekimser kalması beklenmekte, ikinci bir “Jet Krizi” vakasının yaşanması istenmemektedir. Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna arasında başarılı arabuluculuk rolü açık olması da Türkiye’nin bu konudaki tavrını göstermektedir. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Şubat’ta Ukrayna’yı ziyaret etmiş, Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Ukrayna’nın Kırım dahil toprak bütünlüğünü desteklediklerini vurgulamıştır. Rusya ile krizde Türkiye’nin arabuluculuk teklifini yenileyen Erdoğan, Rusya ve Ukrayna’yı aynı masaya oturtup sınır bölgesindeki sorunların çözümü için diplomasi kanalları kullanmak istemektedir. Öte yandan, Türkiye’nin Ukrayna’ya insansız hava aracı (İHA) ve silahlı insansız hava aracı (SİHA) satışı Rusya cephesinde rahatsızlığa yol açmış ve Rusya, Ukrayna’nın Türkiye yapımı SİHA’ları Donbass’ta Rusya yanlısı ayrılıkçılara karşı kullandığını iddia etmiştir. Türkiye’nin Kiev yakınlarında eğitim ve SİHA üretim üssü kuracak olması da iki ülke arasında tansiyonu yükseltebilecek bir başka gelişmedir. Şu an için Rusya ve Türkiye arasındaki savunma gündemini S-400’ler belirlese de, Ukrayna’da kurulacak SİHA üretim üsleri, Rusya’ya karşı kullanabilecek bir tehdit algısı olarak görülebilir. Rusya-Ukrayna ihtilafının derinleştiği bugünlerde Türkiye’nin bu iki bölge ülkesi arasındaki gerilimin endişe verici ölçüde tırmanması karşısında nasıl bir yol izlemesi gerektiğini değerlendirmek daha da önem kazanmıştır. Mevcut durumda öncelikli gözlem, işbirliği çaba ve girişimlerine rağmen 2014’ten bu yana Rusya’nın Batı dünyası açısından güvenilir bir ortak olma konumundan hızla uzaklaştığı olgusudur. Türkiye, NATO müttefikleriyle birlikte, Rusya’nın Kırım’ı hukuka aykırı ve gayrimeşru biçimde ilhakını tanımamakta ve Donbas’ı istikrarsızlaştırmayı amaçlayan saldırgan politikalarına karşı çıkmaktadır.
1990’lı yılların sonundan itibaren NATO’nun stratejik işbirliği ortağı olan Rusya, bir başka NATO ortağı olan ülkenin toprağını işgal edip, İttifak üyesi ülkelere karşı da tehditkâr bir dil kullanmaya başladığından bu yana ilişkilerin niteliği değişmiştir. NATO son zamanlarda Rusya’yı ana tehdit odaklarından biri olarak ilan etmiş, tedbirlerini buna göre almıştır. Bu ülkeyi artık stratejik işbirliği ortağı olarak görmemektedir. Diyalog kanallarını kapatmamış, ancak Ukrayna krizinin sadece diyalog yoluyla çözülemeyecek bir durum oluşturduğu sonucuna varmıştır.
ABD açısından bakıldığında da bu ülkenin Rusya’ya dönük tutumunda benzer bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. ABD’nin son dört yıldır benimseyip, ilan ettiği güvenlik/askeri strateji belgelerinde Rusya’nın, Çin’in yanı sıra, stratejik rakip olarak betimlendiğini görüyoruz. Ülkemizin NATO’da yer almasının ve aynı bölgede birlikte olduğu hem Rusya hem de Ukrayna ile mevcut ilişkileri ışığında, tırmanmakta olan Rusya-Ukrayna gerginliği karşısında izleyeceği siyasa seçeneklerinin çok da zengin olduğunu öne sürmek güçtür. Stratejik işbirliğine sahip olduğumuz Ukrayna, krizin doğrudan tarafıdır ve NATO üyeliğini temel stratejik hedefleri arasına almıştır. Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda hükümetimiz 2008 yılından bu yana olumlu tutarlı bir çizgi izlemiştir. Bu üyeliğin gerçekleşmesini savunanların başında yer almıştır. Radikal bir değişikliğe gitmediği takdirde bu çizgisinde sapmaya meydan vermeyecektir. Durum böyle olmakla birlikte diğer kimi müttefik ülkelerin Ukrayna’nın üyeliğinin görünür bir gelecekte gerçekleşmesine dair ortak bir iradeyi paylaşmadıkları da açıktır. NATO’da kararların oylamaya alındığı düşünüldüğünde, Ukrayna’nın, ABD’nin bu konudaki istekliliğini bir kenara bırakarak, beklentilerini gerçekçi bir zemine çekebilmesi önem taşıyacaktır. ABD’li yetkililerinin yanlış yönlendirmesi ve teşvikiyle gerçekdışı bir beklenti doğrultusunda Gürcistan’ın 2008’de nasıl bir “maceraya” sürüklenmiş olduğu belleklerde tazedir.Mevcut koşullarda Türkiye’nin karşısındaki durum temel unsurları şöyle belirtmek gerekirse: Çevremizdeki birçok ihtilafta, ikili işbirliğinin yarattığı olumlu görüntüye rağmen, Türkiye ile Rusya aynı safta değildir. Diğer yandan, Türkiye’nin Rusya’yı tamamen karşısına alma lüksü de yoktur.Türkiye’nin Ukrayna ile stratejik ilişkiler sürdürmesi her iki ülkenin de çıkarınadır. Üstelik Türkiye kısa süre önce Ukrayna’yla geniş kapsamlı savunma sanayii ve askerî işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. Bu suretle Ukrayna’nın savunmasına önemli katkılar sağlayacak yatırım yapmıştır.
Pandeminin beraberinde getirdiği sınamalar, ülkemiz ekonomisinin halihazır kırılgan yapısı ve çevremizdeki ateşli coğrafya Türkiye’yi Rusya-Ukrayna krizi karşısında temkinli ve tedbirli olmaya zorlamaktadır. Böylesi bir ortamda parlayacak bir kıvılcımın büyük bir bölgesel yangına neden olabilir. Mevcut gerilimin yatıştırılması amacıyla Türkiye elindeki tüm diplomatik araçları seferber etmelidir.
"Türkiye'nin bu zorlu dönemi aşarak bir an önce hedeflerine ulaşması için ülkenin tüm gücünü potansiyelini harekete geçirmenin gayreti içindeyiz" diyen Erdoğan şunları kaydetmiştir:
"Ukrayna-Rusya savaşı ile yeni boyutlar kazanarak devam eden küresel krizi fırsata dönüştürecek adımları da atıyoruz. Bugün Türkiye savaşın her iki tarafı ile yakın ilişkilerini sürdürebilen tarafları bir araya getirerek sorunların çözümü yolunda somut adımlar atılabilmesini temin eden bir ülkedir. Siyasi ve diplomatik alandaki kazanımlarımızın ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirme hedeflerimizin itici gücüne dönüştürmek için çalışıyoruz.Ukrayna-Rusya savaşı ile yeni boyutlar kazanarak devam eden küresel krizi fırsata dönüştürecek adımları da atıyoruz.”Sonuç itibari ile Türkiye’nin gerilimi azaltmak yönünde diyalog ve diplomasiye öncelik veren adımları atması hem ülkemizin çıkarları hem de bölgenin istikrarı açısından kaçınmadığı ve hiç bir zaman da kaçınamayacağı bir sorumluluğu başarı ile gerçekleştirmektedir.