KORONA hayatımızı nasıl değiştirdi farkında mısınız?
Mesela eskiden gittiğimiz mekanları, yediğimiz yemekleri paylaştığımız sosyal medyada artık böyle şeyleri seyrek görüyoruz.
Hatta sosyal medya yeni bir işlev kazandı.
Her gün tanıdıklarımız-dan, arkadaşlarımızdan gelen cenaze haberleriyle sosyal medyada sıkça karşılaşıyoruz.
Kimi arkadaşlarımız Kovid-19'a yakalandığını sosyal medyadan duyuruyor, şifa için dua talep ediyor, helallik istiyor.
Cenazelere katılamıyor, sosyal medya üzerinden başsağlığı diliyoruz.
Hatta, birkaç gün önce hastalandığını duyuran tanıdıklarımızın vefat haberini alıyoruz.
Bunlar hayatımıza yeni giren şeyler.
Ama bir de hayatımızda değişmeyen durumlar var.
Kimileri halen bu hastalığın vahametini kav- rayabilmiş değil.
Ne sosyal mesafeye dikkat ediyor, ne doğru dürüst maske kullanıyor, ne de hijyen kurallarına uyuyor.
"Bana bir şey olmaz" diyerek kendi sağlığını hiçe saymakla yetinmiyor. Yakınlarını, çevresini ve dolaylı olarak bütün şehri tehdit eden bir "sorumsuzluk" sergiliyor.
İlk günlerde televizyonda sadece rakam olarak gördüğümüz hastalar ve can kayıpları yakın çevremizden de can almaya başladı. Mahallelerimizde, hemen hemen her apartmanın kapısında karantina duyuruları asılıyor.
Eşimizden dostumuzdan bu hastalığa yakalananları duyuyoruz. Bakanlığın yaptığı açıklamalarda Kayseri ilk sıralarda yer alıyor. Aramızdaki dengesiz, fikirsiz, sorumsuz insanlar adeta yürüyen bir mikrop gibi geziniyorlar.
Bu böyle devam ederse hayatımız yeniden kısıtlanacak. Yeniden yasaklar gelecek. Keşke sadece kısıtlamalarla kalsa. İnsanlar ölecek.
Şehrimizi yöneten yetkililer ne yapıyorlar?
Elbette yapılan bir şeyler var. Ama yapılanların yeterli olmadığı da ortada.
Valilik, il sağlık müdürlüğü, belediyeler ve bu hastalıkla mücadelede sorumlu olan kimler varsa, ilk iş olarak şehrimizdeki sorunun ciddiyeti hakkında vatandaşları bilgilendirmeli.
Şehrimizde hastalığın durumu hakkında yeterli bilgi sahibi olunmadığı için yokmuş gibi davranıyoruz sanki.
Halen bir çokları bize bir şey olmaz diye düşünüyor.
Sorumsuzluğun sebeplerinden en önemlisi bu.
Kulaktan kulağa yayılan şehir efsaneleri türüyor. Vay efendim, filan özel hastaneler pandemi için tahsis edilmiş.
Şehir hastanesinin garajı hasta servisine dönüştürülmüş. Yeni mezun intörn doktorlar gönüllü göreve davet edilmiş. Veterinerler bile alarma geçirilmiş… Bunların hangisi gerçek hangisi şehir efsanesi bilmiyoruz.
Doğru bilgilendirmeler ve yerinde yaptırımlar ortaya konmadan bu mücadelede başarı kazanacağımız düşünülemez.
Şehrimizde kaç hasta var? Günde kaç vefat oluyor? Hastanelerimiz yeterli mi? Sağlık personelimiz ne durumda? Bu sorular yerli yerinde cevaplanmalı. Yoksa kimse kulaktan dolma bilgilere inanmıyor.
Problemin büyüklüğünü kimse tahmin edemiyor.
Gurbetçilerin şehrimize geldiği günler yavaş yavaş bitti. Yaz ayları için planlanan düğünler yavaş yavaş sona erdi. Başka şehirlerden memleket ziyaretleri de gelip geçti.
Yaz aylarındaki hareketliliklerin acısı şimdilerde çıkıyor.
Katıldığımız düğünlerin, iş hayatındaki, sosyal hayattaki tedbirsizliklerin cezasını çekiyoruz.
Kontrollü sosyal hayatın kurallarına uymadığımız her an bize kısa süre içerisinde bedel olarak dönüyor. Evlerimize mahkum olup, iş hayatının kesintiye uğraması nedeniyle bazı insanların bir lokma ekmek derdine düşeceğini unutuyoruz.
Sevdiklerimizin, yakınlarımızın, annelerimizin, babalarımızın hayatına mal olacak hatalar yaptığımızı umursamıyoruz. Bu gidişe ya hemşehrilerimiz bilinçli bir şekilde kurallara uyarak dur diyecekler. Ya da şehrimizde devleti temsil edenler gerekeni yapacaklar. Ya devlet başa ya kuzgun leşe sözünün birebir yaşandığı günlerdeyiz.
Fakat bu kez kuzgunun konacağı leş korkarım ki bizler olacağız. O yüzden bir an evvel devlet başa geçip yapacağını yapmalı. Çünkü gerçekten çember çok daraldı.