Yıldırım: 'Türkiye artık engelli koşudan kurtulacak'
Çankaya Köşkü'nde televizyonların genel yayın yönetmenleriyle bir araya gelen Başbakan Binali Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları cevapladı. Başbakan Yıldırım burada yaptığı açıklamalarda 'Türkiye artık engelli koşudan kurtulacak' dedi.
Bir gazetecinin, "AK Parti maddeleri izah etme durumunda gibi muhalefet de size 'Böyle yapacaklar, böyle olacak' şeklinde korku temeli üzerinden gidiyor." sözleri üzerine Yıldırım, "Biz de diyoruz ki Sayın Kılıçdaroğlu korku salarak algı oluşturuyor, ümitsizlik pompalıyor, kaos, kargaşa, Türkiye için karamsar bir gelecek tablosu çiziyor. Biz de tersini söylüyoruz." dedi.
Türkiye'nin engelli koşudan, vesayet odaklarının müdahalesinden kurtulacağını, koşar adımlarla gideceğini belirten Yıldırım, "Ekonomisini çok daha fazla büyütecek, demokrasisini daha çok geliştirecek, refah seviyesini artıracak, terörle mücadelesini çok etkin bir şekilde devam ettirecek. Türkiye, bölgesinde küresel olarak daha güçlü hale gelecek. Zaman kayıplarının bu ülkeye maliyet, bedel ödetmesinin önüne geçecek. O kadar çok olumlu tarafı var ki. Olumlu tarafını anlatmaya çalışıyoruz. O da olumsuzluklarını anlatmaya çalışıyor. Kararı millet verecek." değerlendirmesinde bulundu.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'I HEDEF GÖSTEREN PANKART
İsviçre'de terör örgütleri PKK, DHKP-C ve YPG'nin de aralarında bulunduğu gruplar tarafından düzenlenen "hayır" mitinginde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan pankartın hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Avrupa yönetimleri buna bilerek göz yumuyorlar. Türkiye ile dolaylı olarak bu 'Hayır' kampanyasına taraf oluyorlar, 'Evet' tarafında da mümkün olan her türlü engellemeyi de yapıyorlar. İsviçre'de olan kabul edilebilir bir şey değil. Bu, tamamen suçtur. Türkiye, diplomatik yollardan yapılması gerekeni yapmıştır. Zannediyorum onlar da soruşturma başlattılar." açıklamasında bulundu.
Başbakan Yıldırım, "Yorgun musunuz, nasıl gidiyor çalışmalarınız? Birkaç gün tatil düşünüyor musunuz?" sorusuna, "İyi gidiyor, biraz yorgunluk var ama bunlar tatlı yorgunluklar. Yorulmadan bir şey olmuyor. Bunlar bizim için tatil aynı zamanda. Memleketin her köşesini nasıl göreceksin?" karşılığını verdi.
Halk oylamasından "Evet" oyunun yüksek oranda çıkmasını nasıl yorumlayacağı sorulan Yıldırım, "Benim için 'evet' oyları 'hayır'dan bir tane fazlaysa tamamdır. Esas olan odur, halk oylamasının mantığı da esası da odur. Hiçkimse bunu 'Meşruiyet vardı, yoktu.' diye iddia edemez. Bir kere bunu peşin koyalım. Böyle olacağı için söylemiyorum ama yavaş yavaş böyle laflar ediyorlar. Kimse yenilen pehlivan güreşe doymazmış hesabı yapmasın, sonuç neyse razı olsun. Bizim amacımız olabildiğince yüksek oranda 'evet' çıkması için gayret göstermek, daha çok vatandaşımıza erişmek, daha çok vatandaşımızı ikna etmek, gönlünü kazanmak, kararının olumlu yönde olmasını sağlamak." dedi.
"Size gelen anketlerde kararsızlar kaç görünüyor?" sorusunu cevaplayan Yıldırım, "Doğrusunu tam bilmiyorum. Bugünlerde yapıyorlar, kimisi yüzde 10 diyor, kimisi yüzde 8 diyor, kimisi yüzde 13 diyor. Kararını vermiş olup, değiştiren de olabilir yani daha çok süre var. 20 gün az bir süre değil." karşılığını verdi.
Başbakan Yıldırım, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki mitinglere ilişkin soru üzerine, "Bölgenin durumu iyi, Batı'dan farkı yok. Herkes bayrağını almış eline, teröre lanet okuyor. Kılıçdaroğlu biraz da oraları dolaşsa iyi olur. Salonlardan çıkıp da biraz Hakkari'ye gitsin, Şırnak'a gitsin. Oralarda vatandaşın bu mücadelede ne kadar mutlu olduğunu görür de morali düzelir biraz, daha güzel şeyler söylemeye başlar." ifadelerini kullandı.
Halk oylamasına ilişkin kamuoyu araştırmalarında "evet" ve "hayır" oylarının birbirine yakın olduğunun hatırlatılması üzerine Yıldırım, "20 günlük bir süre var. 20 gün içerisinde mutlaka vatandaşın kararında, kararsızların kararında kesin bir sonuç ortaya çıkacak. Biz kampanya yapıyoruz, anketlerle ilgilenmiyoruz. Vatandaşla mümkün mertebe daha fazla bir araya gelmeye çalışıyoruz, getirdiğimiz bu değişikliği anlatıyoruz. 'Hayır' grubundakilerin yanlışlarını, bunların doğrusunun ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Doğrusunu isterseniz ben, öyle kritik bir durum falan görmüyorum. Rahat bir şekilde evetle sonuçlanacağına inanıyorum." karşılığını verdi.
Amaçlarının daha fazla vatandaşın desteğini almak olduğunu belirten Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Niye 550 kişi yerine, bir kişinin iradesine teslim olalım?" dediğini aktardı. "Yani şu anda 550 kişi mi yönetiyor ülkeyi? Mevcut sistemde Meclisin icra yetkisi mi var?" diye soran Yıldırım, Kılıçdaroğlu'nun Meclis ile hükümeti karıştırdığını söyledi.
“MECLİS KİMSEYE TESLİM OLMAYACAK, MİLLETVEKİLLERİNİN İNİSİYATİFLERİ DAHA DA ARTACAK”
Değişiklikle, Meclisin kimseye teslim olmayacağını, milletvekillerinin inisiyatiflerinin daha da artacağını anlatan Yıldırım, milletvekillerinin kanun teklifi verebileceğini, sadece bütçe kanununda bir istisnanın olduğunu, bunu hükümet adına cumhurbaşkanının vereceğini ifade etti. Yıldırım, bu kapsamda milletvekillerinin öneminin daha da arttığını, Kılıçdaroğlu'nun bunu gözardı ettiğini kaydetti.
Yıldırım, anaya değişikliğinde Meclisin bütün denetim yetkilerinin olduğunu, güven oyunu da millet sandıkta verdiği için buna ihtiyacın olmadığını vurguladı.
Başbakan Yıldırım, mevcut sistemde cumhurbaşkanının sadece "vatana ihanet" suçundan yargılanabildiğini hatırlatarak, bunun da Türk hukuk sisteminde yer almayan "muğlak" bir suç olduğunu belirtti. Yeni sistemde cumhurbaşkanı için güvencenin azaltıldığını, suçlamalarla ilgili herhangi bir kısıtlama olmadığını bildiren Yıldırım "Bu konuda bir kişiye teslim olma falan yok." ifadelerini kullandı.
Yeni modelde 15 günde cevaplama mecburiyeti olan "soru önergesi"nin de bulunduğunu hatırlatan Yıldırım, "Yeni modelde bakanlar milletvekili olmayacak, doğru. Bu, bilerek yapılıyor. Bakan milletvekili olunca aynı zamanda zaten yasama, yürütme birbiriyle çok iç içe oluyor. Kuvvetler ayrılığı bakımından da doğru değil. Bakan bölgesinde siyaset de yapıyor, icraatın da içinde. Dolayısıyla hem milletvekilliği tarafı hem icraat tarafı, hangisine önem verecek? Burada mutlaka seçmen üzerinde bir denge kurmaya çalışıyor." dedi.
“İCRAAT, YASAMA VE DENETLEME BİRBİRİNDEN AYIRT EDİLMELİ”
İcraat, yasama ve denetlemeyi birbirinden ayırt etmek gerektiğini dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:
"Siz, hem milletvekilisiniz, yerine göre denetleme tarafındasınız, yerine göre bakan olmanız dolayısıyla icra tarafındasınız. Bunda bir çelişki var, bu ortadan kalkıyor. Bir tercih yapıyor. Siz, icraatta yer alacaksanız, yasama, denetleme tarafında olmamanız lazım. İşin prensibi böyle. 'Hem ondan vazgeçmeyeyim, hem ondan vazgeçmeyeyim' diye bir sistem yok. Dolayısıyla herkes bir tercih yapacak. 'Bakan mı olayım, yoksa milletvekilliğini mi tercih edeyim, hangi yön benim için faydalıdır?' Öyle düşünecek. Bu doğru bir sistem. Milletvekilinin bakan olmaması veya bakan olunca milletvekilliğinin sona ermesi doğru bir sistem. İcra ile yasamanın birbirinden ayrılmış olması... 'Bakanların, Meclis ile arasına duvar örülüyor.' Nasıl oluyorsa? Yüzde 10 seçim barajı konuşulur, indirilebilir bu seçim barajı. Konuşulabilir. Çünkü bu cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde artık model değiştiği için parti gruplarından ziyade, milletvekilleri ön plana çıkıyor. Bu esnetilebilir, partilerle konuşmak lazım. Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, bunu oturur konuşuruz. Bu, anayasa konusu değil, bir de onu karıştırıyorlar. Anayasa'da Seçim Kanunu ile ilgili bir baraj sınırlaması yok, 'Kanunla düzenlenir' diye bir atıf var."
“SEÇİM KANUNU VE SİYASİ PARTİLER KANUNU, YENİ SİSTEM DEVREYE GİRDİKTEN SONRA KONUŞULUR”
Seçim Kanunu'nun, Siyasi Partiler Kanunu'nun yeni sistem devreye girdikten sonra konuşulabileceğini söyleyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu sistem zaten temsilde adaleti, yönetimde istikrarı getiriyor. Ayrıca bir şeye lüzum yok. Yüzde 50 artı 1 alınmadan iktidar olunmayacağı için, sandıkta iktidar oluştuğu için orada baraj yüksek tutularak... İstikrarı sağlamak amacıyla baraj yüksek tutulmadı mı? Şimdi artık bu istikrarı sandıkta vatandaş sağlıyor. Dolayısıyla birtakım barajlarla istikrarı garanti altına almak ihtiyacı ortadan kalkıyor. Bu yüzden barajla ilgili bir düzenleme yapılabilir. Temsilde adalet... 'Baraj yüksek olunca temsilde adalet olmuyor.' deniyordu, burada o sorun da ortadan kalkmış oluyor. Dolayısıyla her yönüyle Seçim Kanunu'nda böyle bir değişikliğe gidilebilir. Milletvekillerinin hangi usullerle seçileceği, hangi yöntem olacağı konusu da oturulup konuşulacak, bir partinin vereceği karar değil ama biz AK Parti olarak biz buna açığız. Oturup bütün partilerle konuşacağız, makul bir noktada buluşursak bu değişikliği de yaparız. Bu, yapılan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir parçası değil, bunun dışında anayasa konusu olmadığı için hemen 16 Nisan'dan sonra oturup konuşalım bu işi, biz hazırız."
"Kafanızda bir model var mı? Dar bölge sistemi oturup tartışacağınız bir şey mi?" sorusuna Yıldırım, "Var kafamızda modeller. Bunları muhataplarıyla konuşmadan bizim açıklamamız bir nezaketsizlik, dayatma olur. Bunun için oturup konuşuruz, her türlüsünü konuşuruz, açığız konuşmaya." cevabını verdi.
Sistem değişikliğiyle ilgili "Yeni düzende kuralları başkan koyuyor, kim vali, kim müftü, kim doktor olacak bir kişi belirleyecek." eleştirilerini hatırlatan Yıldırım, "Sanki şimdi farklı? 'Bir kişi' diye bir şey yok ki, bir mekanizma var. Şu anda ne oluyor? Kimin doktor olacağına da mı cumhurbaşkanı karar verir? Tıp fakülteleri var, tıp fakültesine giden doktor oluyor zaten. Laf olsun, torba dolsun başka hiçbir şey yok." dedi.
“YENİ SİSTEMİN ÖZELLİĞİ HIZLI İŞLEMESİ”
Yıldırım, yeni sistemin özelliğinin hızlı işlemesi, bürokratik kayıpların önüne geçmesi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"O yüzden 5 yıl boyunca çalışacağı ekibi seçme hakkı veriyor, işin özü bu. Siz bir yere bir yönetici atandınız, ekibinizi kendiniz kurmazsanız bu sefer başarısızlık olursa ne diyeceksiniz? 'Ben buraya atandım, bu sorumluluk verildi ama ekip kurmama izin verilmedi. Onun için de sonuç böyle oldu.' Bir mazeret alanı oluşuyor. Burada da onu ortadan kaldırıyoruz. Diyoruz ki 'Tamam kardeşim, bu görevi millet sana verdi, istediğini bakan, istediğini müsteşar, istediğini üst düzey yönetici yap ama sonunda mazeretle gelme. 'Bürokrasi böyleydi, şu şöyleydi, bu böyleydi' diye mazeret üretme, iş üret. Sistemin özü, esası mazeretlere sığınmayı ortadan kaldırıyor ve 5 yıl boyunca kesintisiz hizmet etmeyi, icraat yapmayı, vaat edilen şeyleri yerine getirmeyi öngörüyor. Bu gayet doğal. Bunu da neyle yapıyor? Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapıyor. Cumhurbaşkanlığı kararnamesini, Bakanlar Kurulu Kararına benzetebilirsiniz. Birkaç farkı var. Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, adının değiştirilmesi kanunla oluyor, bu kararnameyle oluyor. Bu da lazım, icraat için lazım."
“KORKU VE ÜMİTSİZLİK VERMEKLE, KARAMSARLIK POMPALAMAKLA ÜLKEYE HİZMET EDİLEMEZ”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun anayasa değişikliğine yönelik söylemlerini hatırlatan Yıldırım, korku, ümitsizlik vermekle, karamsarlık pompalamakla ülkeye hizmet edilemeyeceğini vurguladı. Bu söylemlerin ana muhalefet partisinin genel başkanına yakışmadığını dile getiren Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tamam tenkit et ama oku ne getiriyor, ne götürüyor. Kanun var, anayasa var. Muhtarlıkların kapatılması kanun işi bile değil, anayasa işidir. Anayasa'nın 127. maddesinde açıkça yazılı, burada bir değişiklik yok. 'Başkent, Ankara'dan İstanbul'a gidecek.' Değiştirilemez maddeler var, orada yazıyor. Bu kadar da artık ölçü, izan kaybolmuş vaziyette, ben hangi tarafını düzelteyim?"
Yıldırım, "Halk oylamasının sonucunun 'evet' çıkması halinde partiler arasında bir birleşme olabilir mi?" yönündeki soruya "Hayır. Herkes işine bakar." cevabını verdi.
“AB’YE OLAN DESTEK DİBE VURMUŞ DURUMDA”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AB ile ilgili "Müzakereler için de bir referandum yapma yoluna gidebiliriz ve milletimiz ne karar verirse o karara da uyarız." yönündeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Şu anda Türkiye kamuoyunda Avrupa Birliğine olan destek dibe vurmuş durumda. Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği şey odur. Mutlaka 16 Nisan'dan sonra Avrupa Birliği ile ilişkiler masaya yatırılacak. Kampanya döneminde yaşadıklarımızı da dikkate alırsak bir değerlendirme ihtiyacı olduğu muhakkak." diye konuştu.
AB ile ilgili referandumun, üyeliğe kabul aşamasında planlanan bir şey olduğunu dile getiren Yıldırım, "Referandum her konuda yapılabilir. Kamuoyunda bir kafa karışıklığı varsa, önemli bir adım atılacaksa referandum yapılabilir. Sadece bununla sınırlı değil başka konularda da belki ihtiyaç olacak. Vatandaşa soracağız. Siyasetin karar veremediği konularda imdada vatandaş yetişiyor." ifadelerini kullandı.
İdam konusunda da halk oylamasına gidilmesinin söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine Yıldırım, "İdam konusu da bugünlerde gündeme getiriliyor. Bütün dikkatimizi 16 Nisan'a vermemiz gerektiğini düşünüyorum. İdam da toplumun bir talebidir. Bütün siyasi partilerle bunun değerlendirmesi yapılır, ona göre adım atılır. İdam konusunda CHP 'Varız' diyor ama çok samimi olduğunu düşünmüyorum. Bu süreç geçsin göreceğiz. Eğer CHP de varsa biz de varız. Herkes varsa biz de varız. Mutlak bir mutabakat varsa bizim görevimiz onu yerine getirmek. HDP hariç. HDP'nin ne istediğinin önemi yok. Üç parti bunu konuşur." cevabını verdi.
"AVRUPA ÜLKELERİNDE PKK'NIN, FETÖ'NÜN ÇOK CİDDİ İMTİYAZLARI VAR"
Bazı Avrupa ülkelerinin 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasına çeşitli uygulamalarla müdahil olduğunun hatırlatılması üzerine Yıldırım, şunları söyledi:
"Avrupa Birliğinde bazı ülkeler, seçim yapılan ülkeler bu anayasa değişikliğinin tarafı oldular. Bu asla kabul edebileceğimiz bir şey değil. Bizim neyi değiştirip neyi değiştirmeyeceğimize, nasıl hareket edeceğimize bir başka ülke karar veremez. Hayır kampanyasında bir şekilde yer alıyorlar ve buna taraf oluyorlar. Bu, kabul edilemez bir şey. Bunun da en sert şekilde cevabını veriyoruz. Avrupa'yı toptancı usulle değerlendirmek yanlış olur. Bazı ülkeler daha makul, bazı ülkeler ise maalesef olumsuz bir tutum içerisindeler. Bütün Avrupa bize karşı şeklinde değerlendirmek de hata olur. Toplumun küçük bir kesimi bizim anayasa değişikliğinin aleyhinde aktif kampanya yürütüyor. Irkçı ve milliyetçi söylemlere sahip partilerin öncülüğünde hayır kampanyası yürütülüyor. Bunu bütün Avrupa kamuoyunun fikridir diye kabul edersek burada hata etmiş oluruz."
“AŞIRI MİLLİYETÇİ SÖYLEM AVRUPA İÇİN BİR TEHDİTTİR”
Yıldırım, halk oylamasının ardından bazı Avrupa ülkeleriyle ilişkilerin normalleşebileceğini dile getirerek, "Normalleşme kısmen olur ama Avrupa'nın geleceğini tehdit eden aşırı milliyetçi söylem, İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı üzerine kurulu bir akım gelişiyor. Bu akım her zaman bir tehdittir, bir tehlikedir, bu Avrupa için de bir tehlikedir. Şu anda Avrupa ülkelerinde PKK'nın, FETÖ'nün ve Türkiye aleyhine faaliyet gösteren yapıların çok ciddi imtiyazları var. Bunlara ses çıkartılmıyor ama Türkiye'nin tezleri dikkate alınmıyor. Bunlar bizim dikkatimizden kaçmıyor. Bunlar ilerideki ilişkilerimizi de belirleyecek önemli gelişmeler." değerlendirmesinde bulundu.
ABD ve Rusya'nın Suriye'deki faaliyetlerinin hatırlatılıp, son gelişmelerin ne yönde olduğunun sorulmasının ardından Yıldırım, şunları kaydetti:
"Orada çok ani değişiklikler oluyor. Her gün yeni bir gelişme oluyor. Esas itibarıyla olay şu; şimdi Rusya'nın rejimle bir dayanışması, bir mutabakatı var. Rusya bu vesileyle Suriye'deki varlığını artırdı. Dolayısıyla Akdeniz'de üslerinin bulunduğu bölgeyi emniyet altına almak istiyor. Kuzeyde PYD, YPG unsurları var, onlarla birlikte hareket ediyor. Diğer taraftan ABD'nin PYD, YPG ile iş yapması yeni değil. Obama yönetiminden bu tarafa devam eden bir çalışma. Ancak yeni yönetim göreve geldiğinde, 'Bu iş doğru değil. Obama yönetimine bunu anlatamadık. Siz bu yanlıştan dönün. Burada bir iş yapacaksanız Özgür Suriye Ordusu ile bizim Fırat Kalkanı'nda yaptığımız gibi yapabiliriz', bu konuda teklifler gitti, bize henüz net bir geri dönüş olmadı ama sahada bir taraftan faaliyetler yürüyor. Ayın 30'unda ABD Dışişleri Bakanı geliyor. O bakalım ne getiriyor, götürüyor, göreceğiz."
Yıldırım, Rusya Türkiye ile Türkiye'nin de Rusya ile ilişkilerini geliştirme niyetinde olduğunu ifade ederek, "Bizim terörist gördüğümüz grupları alenen destekleyecek ülke hangisi olursa olsun, 'Aman ne olacak' diyecek halimiz yok. Bizim mücadelemiz yıllardan beri belli." dedi.
"SURİYE’DE İKİ AYRI BLOKU BİR ARAYA GETİRME VE ÇÖZÜM ÜRETME GAYRETİNDEYİZ"
Rakka'nın yüzde 95'inin Arap, Münbiç'in sadece yüzde 4'ünün Kürt nüfusa sahip olduğuna dikkati çeken Yıldırım, şöyle devam etti:
"Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar gidildiğinde nüfus ağırlıklı olarak Arap. Kürt değil. Kürtlerle de bir sorun yok. Sorun, YPG ve PYD. Bunlar PKK'nın uzantıları. PKK ile iç içe geçmiş şeyler. Bunlar burada bir devlet kurmak istiyor. Bu açık. Suriye'yi parçalamak mı yoksa Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak mı istiyorlar? ABD ve Rusya'nın bunu söylemesi lazım. Bu kararı vermeleri lazım. Orada YPG ve PYD'nin faaliyetlerine müsamaha göstermek bizi rahatsız ediyor.
Burada söylemler ile uygulamalar birbirine uymuyor. Orada ne yapmaya çalışırlarsa çalışsınlar, önemli olan Türkiye'ye tehdit nereden gelirse gelsin, ister Suriye'den ister Irak'tan, o tehdidi bertaraf etmek bizim vazgeçilmez görevimizdir. Bir yandan Astana'da ateşkes görüşmeleri başladı. Burada Türkiye, Rusya, İran inisiyatif aldı. Daha sonra bu Birleşmiş Milletlere taşındı. Cenevre'de görüşmeler başladı ama rejim Cenevre görüşmelerini kesintiye uğratmak için her türlü gayreti gösteriyor. Muhalefet buna rağmen yapıcı davranıyor fakat ateşkes ihlallerine bakıyoruz hep rejim tarafından."
Yıldırım, Amerika ve Rusya'nın Suriye konusunda daha fazla yapıcı olması, kalıcı barışa yönelik adımlar atması ve bölgede birbirlerine üstünlük sağlayacak tutumdan uzak durması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Eğer gerçekten barış ve huzur istiyorsak bu işin yolu bu. Biz hem Rusya'ya hem Amerika'ya bunu anlatıyoruz. Suriye'deki bütün etnik gruplar işin parçası olsun, ülkenin sahibi olsun, terör grupları barış sürecine dahil olmasın, Suriye'nin toprak bütünlüğü muhafaza edilsin, küçük küçük devletçiklere bölünmesin. Bölünürse bu iş bugünkünden daha beter olur. Buna izin verilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Bir yandan Rusya ile bir yandan koalisyon güçleri ve Amerika ile diyalogumuzu sürdürüyoruz. İki ayrı bloku bir araya getirme ve çözüm üretme gayretindeyiz."
“KARAMSARLIĞA GEREK YOK”
Türkiye'nin yaşadıklarından yola çıkarak ülkelerle ilgili genel değerlendirmesi sorulan Yıldırım, "Genel değerlendirme; vahim bir şey yok. O kadar karamsarlığa gerek yok. Buralardaki ilişkiler gelip geçicidir. Bazen kötü olur, bazen iyi olur. Ülkeler arasında daimi düşmanlık da olmaz, daimi dostluk da olmaz. Karşılıklı çıkarlar esas alınır. Karşılıklı çıkarlar zarar gördüğü zaman ilişkiler gerilir, görmediği zaman normalleşir." diye konuştu.
Yıldırım, "Ne Amerika'yla ne Rusya'yla ne Avrupa'yla ne de İskandinav ülkeleriyle durumumuzun çok kötü olduğunu düşünmüyorum. Bunlar konjonktürel şeylerdir, gelir geçer. O bakımdan karamsarlığa lüzum yok. Türkiye şu anda iyi bir görev görüyor bölgede. Yani Türkiye'nin sayesinde, bu işler çok daha vahim durumda olabilirdi, bir anlamda dengede tutulmaya çalışılıyor." ifadesini kullandı.
Galatasaray'da Hakan Şükür ve Arif Erdem'in üyelikten ihraçlarının ilk aşamada olmadığı ve sonrasında aidatlarını ödemedikleri için ihraç edildiği hatırlatılarak değerlendirmesi sorulan Yıldırım, Mali Genel Kurul'da yönetim ibra olduktan sonra üyelerin büyük çoğunluğunun ayrıldığını ve marjinal bir muhalif grubun kaldığını söyledi. Yıldırım, üyelikten çıkarma işlemi gündeme geldiğinde de Arif Erdem ve Hakan Şükür için böyle bir karar çıktığını anlattı.
"Galatasaray camiasının görüşünü yansıtan bir şey değil. Fırsat, boşluk bulup alınmış bir karar." diyen Yıldırım, Galatasaray Yönetim Kurulunun da toplanarak kendi yetkisi çerçevesinde, Erdem ve Şükür'ün üyelikten çıkarılmasına yönelik bir karar aldığını söyledi. Yıldırım, şöyle konuştu:
"Aslında aidat ödemedi diye çıkarılmış gibi gözükmekle beraber yönetim kurulunun onun ötesinde bir yetkisi olmadığı için böyle bir işlem yaptılar. Ama bu kararı yapılacak ilk genel kurula taşıyacaklar ve orada da tekrarlayacaklar. Bana verilen bilgi bu. Dolayısıyla her camiada yanlış adamlar olabilir. Galatasaray camiası yıllarca yüzümüzü ağartmış bir kulüptür. Dolayısıyla buradaki birtakım kişilerin, birtakım marjinal, muhalif grupların yaptığı yanlışları, çiğlikleri kulübe, 100 yıllık mazisi olan kulübe mal etmek haksızlık olur. Ben konuştum, anlatılanlardan ikna oldum doğrusu."
FETÖ ÜYELERİNİN YARGILANMASI
15 Temmuz'da şehit olanların ailelerinin "Biz o FETÖ'cü alçakların kravatlı, takım elbiseli, briyantinli saçlarla mahkeme salonlarında ağırlanmasını kabullenemiyoruz, onların o şımarık tutumlarından son derece rahatsızız." şeklindeki ifadeleri bulunduğu ve bu konuda ne diyeceği sorulan Yıldırım, "Buna benzer şikayetler, serzenişler bana da geldi." dedi.
Yıldırım, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Hukuk devletinin görevi hukuk içinde yargılamayı yapmaktır. Bir Guantanamo hadisesi vardı biliyorsunuz, Amerikalıların yaptığı, bugün hala konuşuluyor. Bu zor bir konudur. Belki duygusal olarak vatandaşlarımızın beklentilerini karşılamak iyi olabilir ama mahkumların da mahkumiyetleri kesinleşinceye kadar hakları olduğunu kabul etmemiz lazım. Onların özel giyinmesi için bir teşvik yapacak değiliz ama onları bir mahkum elbisesine zorlamak ne kadar hukukidir? Çok da doğru gelmiyor. Neticede öyle giyindi, böyle giyindi geldi. Hesabını verecek. Bu işin bundan daha öteye taşınması, hukuk yoluyla cezalandırma değil intikam duygusuyla cezalandırma anlamına gelebilir. Biz böyle bir konumda olamayız. Hukuk devletinde cezayı yargı, kanunlara göre verir."
Başbakan Yıldırım, aslolanın adaletin tecelli etmesi ve şehitlerin kanının yerde kalmaması olduğunu kaydetti.
Bir gazetede ortaya atılan "İstifa etmesi" ile ilgili iddia da sorulan Yıldırım, "Abuk sabuk şeyler bunlar." cevabını verdi.
Yıldırım, "Rusya ve Amerika'nın PYD'ye yönelik silah yardımlarını artırmasının, bunun 16 Nisan'a kadar zaman yarışı gibi görülerek hareket edilmesinden mi kaynaklandığının" sorulması üzerine de "Tahmin etmiyorum. Bunu 16 Nisan'la ilişkilendirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. O sahada her şey her gün değişiyor. Sahada olanların ülke politikaları olduğunu düşünmek de yanlış. Sahada çünkü farklı gruplar var, istihbarat örgütleri var, milisler var, terör grupları var. Sahada olup biteni böyle bir politika, belirlenmiş bir politika olarak ele almak da yanıltıcı olabilir." dedi.
"HEPİMİZİN AMACI TERÖR UNSURLARINI TEMİZLEMEK"
"Türkiye 16 Nisan'ı atlattığı zaman daha güçlü bir şekilde, burada mesela Münbiç'e operasyon başlatabilir diye düşünüyor olamazlar mı?" sorusuna karşılık Yıldırım, "Türkiye bugün de o güce sahip, 16 Nisan'da da aynı güce sahip olacak. O yönde zamanı etkin kullanalım, oldu bitti yapalım diye düşündüklerini zannetmiyorum. Öyle bir durum da yok. Orası ne Amerika'nın toprağı ne Rusya'nın toprağı. Orası Suriye'nin toprağıdır. Hepimizin amacı da Suriye'nin topraklarından terör örgütlerini, terör unsurlarını temizlemek, orada barışın, huzurun gelmesini sağlamak." ifadelerini kullandı.
Yıldırım, referandumdan evet çıkarsa yeni sisteme geçişi hızlandırmak için erken seçim planlanıp planlanmadığının sorulması üzerine, planlanmadığını, seçimin 2019'da yapılacağını söyledi.
"Meydanlarda AK Parti, MHP ve CHP'nin karşılıklı söylemleri olduğu ancak anayasa değişikliği yapılan maddelerin üzerinde yeterince durulmadığı, vatandaşın maddeleri tam içselleştirmediği ve 20 günün bunu anlatmayla mı geçeceği" sorulan Yıldırım, "Vatandaşa maddeleri anlatmıyorlar ki hayır grubu. Korku, endişe, kaos anlatıyorlar. Keşke maddeleri anlatsa. Maddeyi anlatsa Kılıçdaroğlu şunu söyler mi; 'Bu sistem değişecek. Başbakan ayrı olursa, cumhurbaşkanı ayrı olursa ne olacak?' sorusunu sorunca zaten burada her şey bitiyor." diye konuştu.
"(Evet) tarafında yeterince anlatılıyor mu? MHP açısından..." sorusuna da Yıldırım, "Biz anlatıyoruz. MHP'yi bilemiyorum ama biz anlatıyoruz." cevabını verdi.
Vatandaşın sistemle ilgili en çok neyi sorduğunun ifade edilmesi üzerine Başbakan Yıldırım, "Vatandaş bize hiçbir şey sormuyor. 'Çok iyi yapmışsınız. Durmak yok, yola devam' diyor." dedi.
Yıldırım, 18 yaşa karşı olmakla CHP'nin reklam filminin de çeliştiğini dile getirerek, şu durumda 25 yaşını bitirmeyenlerin bir yere aday olamayacağını söyledi. Yıldırım, "9 milyon seçmeni biz yok sayamayız. 'Seçimlerde gelsin oy versin ama bir yere aday olamasın, seçilemesin'. Bu doğru bir şey değil, bu adil değil." değerlendirmesinde bulundu.
"(ASKERLİK YAPMAYACAKLAR) SÖYLEMİ DOĞRU DEĞİL"
Bunun askerlikten muaf olmaya bağlandığını anlatan Yıldırım, bu kişilerin 4,5 milyonunun kadın olduğunu bildirdi. Yıldırım, askere gideceklerin üniversite, doktora gibi çeşitli nedenlerle tecil ettirdiğini de belirterek, "Bildiğim kadarıyla Sayın Kılıçdaroğlu'nun oğlu 33 yaşında. Daha gitmedi askere, tecil ettirdi. Olabilir, ettirebilir. Ama 'askerlikten yırtacaklar, askerlik yapmayacaklar' söylemi doğru değil. Biter milletvekilliği askere gider, askerliğini de yapar. 'Askerlikten muaf olacak' diye bir düzenleme yok." dedi.
"Bunlar iki sene sonra milletvekilliğinden emekli olacak." ifadesini de "Bunlar çok ayıp bir şey" diyerek eleştiren Yıldırım, bunu SSK Genel Müdürlüğü yapan birinin söylediğini belirtti. Yıldırım, sigorta başlangıcı olacağını ancak 25 yıl çalışması, prim ödemesi gerektiğini ve yaşı bekleyeceklerini söyledi.
Yıldırım, anayasa değişikliğiyle birlikte, "Bir bakan veya cumhurbaşkanı görevde iken ya da görevi bittiğinde bir suçlama gündeme getirildiğinde Meclis'te oylama gerekip gerekmeyeceği"ne ilişkin bir soru üzerine, "Suçlama o süre ile ilgili. Mesut Yılmaz, Koray Aydın, Safa Giray hepsi aynı oldu. Biz bir şeyi değiştirmiyoruz. Bunlar mevcut anayasada var." dedi.
"Cumhurbaşkanının görev süresi sona erdikten sonra, mesela bir trafik kazasına karıştı diyelim, birinin ölümüne sebep oldu diyelim." sözleri üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:
"Görev süresi bittikten sonra senin, benim gibi bir vatandaş. Bu çok açık ve net. Burada bir şey yok. Normal vatandaş sınıfına giriyor. Ama diyecekler ki 'Sen 2014-2019 arası cumhurbaşkanlığı yaptın, o sırada da falancaya haksızlık yaptın, haksız yere falancayı affettin, hapisten çıkardın' veya 'Şu kanunu çiğnedin' veya 'Şu yolsuzluğa göz yumdun, rektör atamasını yanlış yaptın'... Eğer öyle olmazsa kimse görev yapamaz. Öyle bir şey olur mu? Dünyada da böyle. Görev yaptığı sürede gerekli güvenceyi sağlamazsan kimseye görev yaptıramazsın, kimse elini oynatmaz. Burada açık. Yalan rüzgarının peşinde koşarak yorulduk biz."
"YAPTIĞIMIZ İŞTEN ÇOK EMİNİZ"
"Maddelerin anlatılması ve anlaşılmasında sorun olup olmadığına ilişkin" bir soru üzerine Yıldırım, "Birebir karşılaştırdığımda da bana vatandaş sormadı bugüne kadar. Ben herkesin içine giriyorum. Belki sormak istemedi veya ihtiyaç duyulmadı ama karşılaşmadım. Sorusu olana mutlaka verecek cevabımız var. Yaptığımız işten çok eminiz." değerlendirmesinde bulundu.
"550 milletvekili sayısının 600'e çıkarılacak olmasına ilişkin kampanya sürecinde farklı bir stratejik hamle olacak mı" sorusu üzerine Yıldırım, bunun gerekçelerinin çok açık olduğunu vurgulayarak, Fransa'nın 64 milyon nüfusuna karşılık bin 500 milletvekilinin İngiltere'nin 900 dolayında milletvekilinin bulunduğunu anlattı.
Milletvekili sayısının artırılmasına ilişkin bir mukavemet olduğunun savunulması üzerine Yıldırım, o kadar mukavemet olduğunu düşünmediğini söyledi.
Türkiye'de milletvekili sayısına düşen seçmen sayısının Avrupa ortalamasının çok üzerinde olduğunun altını çizen Yıldırım, daha çok vatandaşın vekille temsil edilmesinin bir zararı olduğunu düşünmediğini bildirdi.
1960'tan sonraki ilk seçimde 638 milletvekilinin bulunduğunu, o zamanlar Türkiye'nin nüfusunun 40 milyon bile olmadığını dile getiren Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi 80 milyonuz. Sayılar bakımından biz halen gerideyiz. Kılıçdaroğlu, 'Bunlara fuzuli para vereceğiz.' diyor. 145 bin kişiye bir milletvekili düşüyor, Avrupa'da 45 bin, 50 bin, 60 bin olan var. Normalde bu sayı makul bir sayı. Ama bunu da yine 'Efendim yazık günah değil mi, milletin parasını milletvekillerine veriyorsunuz.' diyor. Bir milletvekillerinin bir yıllık iletişim faturası, 10 milletvekilinin bir dönemlik maaşı ediyor. Eğer bunu bir israf olarak görüyorsa önce dönüp kendilerine bakmaları lazım. Kaldı ki 50 milletvekili bugün 15 bin lira alsa ne yapar?... Onu da öyle bir farklı anlatıyor ki Sayın Kılıçdaroğlu, 'Fuzuli 172 milyon para verilecek.' diyor. Onun yaptığı hesap, bütün milletvekillerinin alacağı para. Bu konuda anketlerde, çok büyük bir çoğunluk buna karşı diye bir durum görmedim. Karşı olanlarla taraf olanların sayısı hemen hemen birbiri ile aynı. Bu biraz daha anlatılırsa iyileşir."
"MHP ile ortak bir program yapacak mısınız" sorusuna karşılık Yıldırım, "MHP ile birlikte program yapmayacağız. O zaman kesin bir şey dememiştim. Olabilir, ihtimaldi ama şu anda durum netleşti. Beraber program yapmıyoruz ama MHP de biz de 'evet' kampanyası yapıyoruz. Hedefimiz aynı." değerlendirmesini yaptı.
"Böyle bir öngörünüz vardı ortak program... Siz mi vazgeçtiniz" sorusu üzerine Yıldırım, "Beraber konuştuk, böyle olmasını uygun gördük.Tek taraflı bir vazgeçme değil." dedi.
"MHP'li muhaliflerin toplantıları sürekli bir grup tarafından basılıyor. Bu konuda İçişleri Bakanı'na bir talimatınız oldu mu?" sorusuna karşılık Yıldırım, "Muhaliflerin toplantılarındaki olaylarla ilgili tabii orada MHP'nin kendi bünyesinde olan bir sorun. Olmamasını tercih ederiz ama bu da bir sonuç, bir vaka. Biz İçişleri Bakanlığımıza kesin talimat verdik. Her türlü programı kim yapmak istiyorsa muhalif, müzahir, kim olursa olsun, yer temini konusunda herhangi bir kısıtlama olmayacak. Ayrıca toplantının genel asayişini, toplantının yapılmasını engelleyici faaliyetlere de müsamaha gösterilmeyecek. Bunlar, çok net bir şekilde söylendi." karşılığını verdi.
FETÖ ELEBAŞININ KANADA'YA GEÇECEĞİ İDDİALARI
Yıldırım, "Adalet Bakanı'nın yaptığı bir açıklama var Fetullah Gülen ile ilgili. Gülen'in yakın zamanda Kanada'da bir çiftlik kiraladığı ve çok yakında Trump yönetiminin de devreye girmesiyle Kanada'ya geçeceği yönünde. Elinizde bu konuyla ilgili bilgi var mı" sorusunun yöneltilmesine karşılık, "Fethullah Gülen'le ilgili böyle dedikodular var. Yakından takip ediyoruz." dedi.
Binali Yıldırım, bir gazetecinin "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Tatlıdil Forumu'ndaki konuşmasıyla ilgili İran Dışişleri Bakanlığı, Ankara'yı, komşularıyla ilgili yayılmacı ve müdahaleci politika yürütmekle suçlayarak, 'Cumhurbaşkanı'nın yaptığı açıklama da kabul edilemez.' dedi az önce. Buna bir cevabınız olur mu" sorusuna karşılık, şöyle konuştu:
"Önce kendisine baksın İran. Türkiye'nin hiçbir zaman böyle bir amacı olmadı. Türkiye'nin, teröre karşı ülkesinin ve milletinin güvenliğini sağlamaktan öte bir politikası yok. Yani o bölgelere, o ülkelere kimin ne faaliyet yaptığı ortada. İran, her şeye rağmen bizim komşumuz. İran ile iyi komşuluk ilişkilerini birbirimizin işine karışmadan, içişlerine karışmadan sürdürmek en doğru yoldur ama İran'ın bölgedeki faaliyetleri biliniyor. Bir sır değil ve bundan da bölge ülkelerinin rahatsızlığı olduğu da bir gerçek."
Anayasa değişikliğine ilişkin 16 Nisan'da bir parti seçimi yapılmayacağını, ülkenin gelecekteki yönetiminin nasıl olacağına dair bir karar alınacağını belirtti.
“DÜRÜST OLMAK LAZIM”
Vatandaşın olabildiğince doğru bilgilerle donatılması gerektiğini dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:
"Maalesef ana muhalefet partisi, işi tamamen farklı bir yöne taşımış vaziyette. Her konuda, her karşılaştığı gruba uygun olarak büyük bir korku, büyük bir karamsarlık anlatıyor, bu şekilde etkilemeye çalışıyor. Seçmeni etkilemek herkesin hakkı, bizim de görevimiz o ama bunu yaparken etik, dürüst olmak lazım. Doğru olanı söylememiz lazım. Yüzde 100 yanlış olduğuna inandığımız şeyi söylemememiz lazım. 'Minibüsçülerin hatlarının iptal edileceğini' söylüyor vatandaşa, bu doğru bir şey mi? 'Muhtarlıkların kapanacağını' söylüyor, 'Halk oylamasından sonra bütün memurlar sözleşmeli olacak' doğru bir şey mi? Bir anda bütün patronların varlıklarına el konacak, insanların tapuları elinden alınacak.' Bunlar suçtur. Vatandaşı dehşete, korkuya, isyana teşvik etmenin bir başka yoludur bu. Yanlış şeyler bunlar. İktidar alternatifi bir muhalefet partisine yakışacak şeyler değil. Onunla yarışamayız ki biz sorumluluk taşıyoruz. Sırtımızda yumurta küfesi var. O her şeyi söylemekte serbest ama biz her şeyi on sefer ölçerek, biçerek söylemek durumundayız. Çünkü iktidar sorumluluğu bizde."
"Kılıçdaroğlu kaybederse siyasi etik açısından siyaseti bırakmalı mıdır?" sorusu üzerine Yıldırım, "Bırakmayacağını söyledi zaten. Ben karışmam onun işine, ister bıraksın isterse bırakmasın. Orada çok genel başkan var, hepsi fırsat bilip kampanyasını yapıyor." ifadelerini kullandı.
1994'teki yerel seçimlerin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesinde bir dönüşüm yaşandığını söyleyen Yıldırım, bu dönüşümün yerel yönetimlerde AK Parti ile devam ettiğini hatırlattı.
Yıldırım, "O bakımdan biz AK Parti hareketinin o günlerde Cumhurbaşkanımızla başladığını kabul ediyoruz. O zaman ben İDO Genel Müdürü olarak görev almıştım. Göreve gittiğim ilk günde, genel müdür yardımcısı bir hanım, çok korktuğunu söyledi. 'Bana çarşaf giymemi emredecek misiniz, otobüslerde kadın-erkek ayıracak mısınız' dedi. Kendisine, 'Sen üniversite mezunu musun? Türkiye'de mi yaşıyorsun? İstanbul'da mı yaşıyorsun?' dedim. 'Evet' deyince, 'Böyle soruları bana nasıl sorarsınız?' dedim. Zamanla bunun doğru olmadığını, bu yanlış algıları uygulamalarımızla gördüler." ifadelerini kullandı.
“YAŞAM TARZIYLA İLGİLİ İDDİALAR RAĞBET GÖRMÜYOR”
Kendisinin İzmir milletvekili olduğunu belirterek, İzmir'in bu konulardaki hassasiyetine dikkati çeken Yıldırım, "Bugün bile İzmir'de bu yaşam tarzı, kılık kıyafet öyle İzmirlilerin genel kanaati değildir. Marjinal bir orana düşmüştür. Hiçbir zaman yaşam tarzı, konular içinde üst sıralarda yer almıyor. Çünkü geçen 15 yıl ortadadır. Bu anlamda kimsenin rahatsız olacağı bir durum yaşanmamıştır. O yüzden bunu yine birtakım, CHP içinde marjinal gruplar dile getirmeye, gündemde tutmaya çalışıyorlar ama çok fazla rağbet görmüyor." şeklinde konuştu.
Başbakan Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin maddeleri konuşmadığını, elinde savunacağı güçlü bir tez olmadığını belirtti.
Kılıçdaroğlu'nun, "Kafa karıştırma, her şeyi tartışmaya açma ve gerçeklerin üzerini kapama taktiği" uyguladığını ifade eden Yıldırım, şunları söyledi:
"Bu da onun güvenilirliğini sorguluyor bence. Böyle bir tutum içinde olana, ülke yönetme sorumluluğu verilir mi, verilmez mi? Bu sorunun mutlaka vatandaş tarafından ileride sorulacağını düşünüyorum. 'Yeni düzenlemede bir kişi istediği zaman OHAL ilan edebilecek.' OHAL ilanıyla ilgili maddede mevcut Anayasa'dan farklı bir şey yok. Mevcuttan şöyle bir farkı var, mevcut Anayasa'da OHAL ilan ediyorsunuz, Meclise gönderiyorsunuz. 'Meclis öncelikli olarak görüşür.' diyor. Görüşmezse ne oluyor? Müeyyidesi yok ama burada süre getiriliyor. '3 ay içinde mutlaka görüşülür yoksa geçersiz hale gelir.' şeklinde. Aynı gün Meclise gidiyor, onaylanıyor. OHAL döneminde çıkarılan kanunların da 3 ay içinde onaylanması lazım. Getirilen değişiklik bu. Onaylanmazsa hükümsüz kalıyor, mevcutta öyle bir şey yok. Yani bu getirilen hükümlerde hiçbir değişiklik olmadığı halde işi dönüp dolaştırıp 'tek adam'a bağlamak istiyor. Kendine göre yalan dolanla bir taktik uyguluyor. Bakalım ne kadar başarılı olacak." HABER-FOTO: BAŞBAKANLIK BASIN MERKEZİ