Hatırlanacağı üzere,18 Temmuz 2021'de TBMM Genel Kurulu'nda "Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair KanunTeklifi" kabul edilmiş idi.
Söz konusu 7334 Sayılı Kanun'un, 28 Temmuz 2021 Tarihli Resmî Gazete'de Cumhurbaşkanı Sn.Erdoğan imzası ile yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucu, turizmin teşvik edilmesinin de tek adam rejimine uyarlanması adeta tamamlanmış oldu !
1970'li yılların sonuna doğru rahmetli Süleyman Demirel’in Başbakan, rahmetli Turgut Özal’ın DPT Müsteşarı olduğu dönemde hazırlanıp, 12 Mart 1982 Tarihinde kabul edilerek, 16 Mart 1982'de yürürlüğe girmiş olan "2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu" günümüze kadar birçok kez değişikliğe uğramış olmasına rağmen, turizm sektörünün dünyada ve Türkiye’de katettiği mesafe ve geldiği nokta göz önüne alındığında, söz konusu kanun maddelerinin sürekli revize edilmesinden ziyade, bütüncül ve daha çağdaş bir bakış açısı ile hazırlanacak yeni bir turizmi teşvik kanununa ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim.
Bu bağlamda, 28 Temmuz 2021Tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7334 Sayılı "Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un turizm sektörü açısından ihtiyaç, beklenti ve talepleri karşılamadığı gibi, tam bir hayal kırıklığı yarattığını görüştüğüm sektör temsilcilerinin dile getirdiğini ifade etmekte yarar görüyorum.
Ayrıca, bu kanun hem çevresel zararlara yol açan ve ekosistemi bozan avcılığı teşvik etmesi, hem de orman vasfını yitirmiş arazilerin turizm amaçlı yapılaşmaya yönelik kullanımının önünü daha fazla açıyor olması, içler açısı durumda olan tarım ve hayvancılık sektöründe ihtiyaç duyulan ve "mera ıslah" çalışmalarına odaklanmak varken, bırakın mera ıslahını otlak, yayla gibi alanların da turizm tesisine dönüştürülmesi kapısı açılarak, bu değişiklik ile bu alanları bile "beton ekonimisine, ranta feda etme yolunun açılması çok kaygı vericidir...
Anayasa'mızın 169. Maddesinde;
"Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir " şeklindeki amir hükme, yani uygulanması zorunlu hükme rağmen, diğer bir ifade ile yanan orman arazileri için Anayasa"mızda tarım ve hayvancılığa bile izin verilmez denirken (ki ; zaten Türkiye'nin sorunu, tarım arazisi yetersizliği olmayıp, iktidarın etkin tarım politikası üretememesi, yerli çiftçinin gerektiği kadar desteklenmeyerek girdi fiyatların yüksekliğinin altında ezildirilmesi, başta sulama olmak üzerine tarımda yeni teknolojilerin kulllanılmaması, 21.yy da halen anam-babam üsulu yöntemlerle tarım yapılmaya devam edilmesi vb dir. Zira, mevcut durumda ülkemizde tarıma elverişli alanların sadece yüzde 50'sinde tarım yapılabilmektedir.) söz konusu değişiklikler ile bırakın yanan orman alanlarını, sağlıklı orman alanlarında da her türlü yapılaşmanın önünün daha da fazla açıldığını düşünüyorum.
28 Temmuz Tarihli Resmi Gazete yayımlanan 7334 Sayılı söz konusu bu kanun ile sadece Tarım ve Orman Bakanlığı tasarrufundaki kıyı, göl, dağ gibi doğal alanlar değil, örneğin konumu otel ya da turizm tesisi kurmaya uygun olan Millî Eğitim Bakanlığından, Millî Savunma Bakanlığına, İçişleri Bakanlığından, Adalet Bakanlığına dek tüm bakanlıkların devlet kurumlarının, okul, konukevi, ya da müze gibi devlet mülklerinin Cumhurbaşkanın kararı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tasarrufuna devrinin mümkün olabilecek olması gerçekten ciddi bir sorun olarak gözükmektedir.
Ayrıca bu yasa değişikliği öncesi yanan orman alanlarının veya orman vasfını yitirmiş arazilerin tekrar amaç dışında hiçbir şekilde kullanılamayacağı Anayasamızda açıkca belirtiliyor olmasına rağmen, ve de bu arazilerin başka bir amaçla kullanılması için çok fazla kurumun (DSİ Tarım İl Müdürlüğü, Çevre Müdürlüğü, Orman İdaresi, Milli Parklar vb ) onayı zorunlu iken, iktidarın bu konuda karnesinin kötü olduğunu dikkate aldığımızda, durum daha net anlaşılır.
Örnek mi ? Bodrum-Güvercinlik. Otel, yanmış orman alanında yapılmış ve dönemin Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun "ama biz otel yapım iznini yangından önce vermiştik" savunması hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır...
Yani, bu kanun değişikliği ile Türkiye'nin gerek doğal, tarihi, arkeolojik, gerekse sosyokültürel turizm değerleri ile sağlıklı ormanları ve de plajları dahi yapı ve işletme izni verilebilecek alanlara dahil olurken, tüm bu alanlarda yapılaşma yetkisi Turizm Bakanlığı'nda olacaktır.
Türkiye’nin ciğerlerini, canını yakan orman yangınları henüz devam ederken, yürürlüğe giren söz konusu bu kanun, kıyılarımız başta olmak üzere tüm orman alanlarındaki yapılaşma, onay ve tasarrufları Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devrederken, devlet taşınmazlarının, hangilerinin kapsama alınacağı, yeri, mevkii ve sınırları, sadece Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilan edilebilecektir.
Böylece orman arazileri "Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri" adı altında "kamu yararı" kapsamına alınarak, bundan böyle yandaş turizm yatırımcılarına gün doğması sağlanırken, rant kapıları daha hızlı ve geniş açılırken, halkımızın plajlardan ücretsiz yararlanması imkansız hale gelirken, mevcut durumda söz konusu alanlarda belediyelerin yetki ve gelirleri de iyice daraltılmış olacak. Özellikle İstanbul, İzmir, Antalya başta olmak üzere ülkenin turizm merkezlerindeki belediyeler ve de Kapadokya gibi bölgelerde belediyelerin gelir kaynaklarının olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz ve de manidar tabii..!
Yine aynı değişiklik kapsamında yat limanı, marina gibi tesislerin ruhsatlandırma yetkileri de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilerek, malum yapıların buralara "çökme" işlemleri daha da kolaylaştırılacak..!
Kanunun 6’ıncı maddesine göreyse Millî Parklar içinde konaklama tesisi kurma yetkisi de yine Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda olacak...
Yine yapılan kanun değişikliğine göre "Turizm Gelişim Bölgeleri" ndeki yatırımlar için artık “Çevresel Etki Değerlendirmesi/ÇED" raporu da aranmayacak. Zaten aranırken de dikkate alınamıyordu.
O da ayrı konu tabii..!
Ayrıca “Kararı verilen yatırımlar hakkında, yatırımın gerçekleşmesi için alınması gereken tüm izin, onay ve ruhsatlar, ilgili kurumlarca başkaca hiçbir işleme gerek kalmaksızın on beş gün içinde verilir" dendikten sonra, ruhsatlandırma işlemlerinde “Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı” ve “Akreditasyon Kurumu” söz sahibi olacağı belirtilmiş...
Tüm bu değişiklerin akabinde iktidar yandaşlarının sevinç ve heyecanlarını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Sonuç olarak, söz konusu değişikliklerin yapılmasındaki amaç ; "bacasız sanayi" olarak tarif edilen turizm sektörünün, gerçek anlamda çağın gereklerine uygun geliştirilmesi ve Türkiye'nin çok ihtiyacı olan döviz girişinin sürdürülebilir şekilde arttrılmasından ziyade, beton/rant ekonomisini sürdürmek olarak tarif etmek yerinde olsa gerek.
Özetle, "Turizmi Teşvik Kanunu"ndaki son değişiklikler ile 'hamdolsun' tek adam rejimi daha da taçlandırılmış oldu.