Orta Doğu tarihi insanoğlunun tarihi olmuş ve ilk uygarlıklar bir ucu “Verimli Hilal” olarak adlandırılan Suriye Çölü’nden Fırat nehrine, diğer ucu doğu Akdeniz’den Nil’in suladığı vadiye kadar uzanan, yarım ay şeklindeki bu bölgede ortaya çıkmıştır. Verimli Hilal’in batısını ise Suriye oluşturmaktadır. Dolayısı ile hem tarihsel hem de konum açısından önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Suriye ve Rusya’nın özellikle Sovyetler döneminden başlayıp ilerleyen, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla doksanlı yıllarda sekteye uğrayan ilişkilerinin 2000’li yıllarda tekrar düzene girmiştir. Rusya için Ortadoğu bölgesinin ve Suriye’nin neden önemli olduğu meselesi üç alt başlık çevresinde toplanmaktadır. Birincisi tarihsel süreçte de süregelen “Sıcak Denizlere İnme İsteği”, ikincisi “Ortodoks Patronajlığı” ve üçüncü olarak ta bazı Pragmatist yaklaşımlardan kaynaklanan beklentilerin karşılanmaya çalışılmasıdır. Bu bölge, Antik Yunan’da “üç kıtanın buluştuğu yer” şeklinde tarif edilmiş. Rusya, Ortadoğu’ya yabancı bir ülke olmamıştır. Bunun nedeni Rusya’nın tanımına göre güneyinde bulunan Türkiye, İran ve Afganistan’ın Ortadoğu’da yer almasıdır. Suriye siyasi tarihinde pek çok kez ordunun yönetime el koyması durumu yaşanmış, bunu fark eden Batılı güçler bunu kullanmış, bu durum da Suriye halkında “Batı Karşıtlığı”nın oluşmasına yol açmıştır. İşte bu noktadan hareketle Sovyetler buradaki fırsatı kullanmıştır. Sovyet dış politikası, Büyük Güçler mücadelesinde Orta Doğu dengelerinin belirlenmesinde temel unsur olarak yer almıştır. Soğuk Savaş dönemi süresince Suriye’nin süper güçlerle ilişkileri bölgesel güvenlik kaygıları çevresinde şekillendi. ABD ve SSCB için Orta Doğu kendi küresel rekabetleri için bir “satranç tahtası” işlevi görmekteydi. Gorbaçov’un Prestroyka ve Glasnost politikalarının Orta Doğu’ya yansımaları, Esad ve Suriye dış politikası üzerinde daha fazla gözle görülür hale gelmiştir.
Gorbaçov’un Sovyet dış politikasında ABD ile çatışmaksızın çıkarların denge politikası çerçevesinde gerçekleştirilmesine neden olmuştur. Suriye, Sovyetler tarafından yoğun şekilde silahlandırılmaya devam eden bir ülke oldu. Putin’in devlet başkanı olduktan sonra Rusya, Ortadoğu’ya bölge ülkeleriyle hızla artan
ticaret ve diplomatik temaslarla, Batı tarafından dışlanan Suriye’ye sağlanan askeri ve siyasi destekle bölgede güç sağladı. Rusya’nın bugünkü Ortadoğu stratejisinin en hayati amaçlarından birisi de Ortadoğu’da kendi müttefiki olacak, limanlarını ve üslerini kullanabileceği yeni “uydu” devletler ya da rejimler elde etmekti. Tarihsel süreçten günümüze kadar siyasi manevralar ABD, Batılı müttefiklerinin pek çoğunun etkinliğini yitirmesine sebep olurken Rusya ise tam tersine çok ciddi stratejik seviyede askeri ve ekonomik kazanımlar elde etme peşine düştü. Rusya’nın “sıcak denizlere inme isteği”; bölgedeki Hıristiyan azınlığın hamiliğine yönelik “Ortodoks patronajlığı” ve bölgedeki askeri varlığını güçlendirmesi ya da Suriye Rejimi ile yaptığı ticari anlaşmalar/yatırımlar sebebiyle bölgeden kısa veya orta vadede yerini aldı.