Metin Kösedağ

Sumudica ve Kayserispor

Metin Kösedağ

YENİ sezona “merhaba” dedik. Hem de çok kötü bir görüntüyle sezonu selamladık.
Rakip güçlüydü, yeni kurulan bir ekipti, taraftarları ile aralarında büyük gerginlikler vardı.
Bunu “acaba avantaj olarak kullanabilirmiyiz”diye maç öncesi hesaplar yapıyorduk ki, “evdeki hesap çarşıya ne yazık ki uymadı...”
Uyamazdı da.
Maç öncesi canlı yayında söylediğimin aynısı çıktı.
“Üçlü savunma ile oynarsanız, burada sizi boğarlar ve gözünüzün yaşına bakmazlar” diye.
Ama; sanki Rumen Teknik Direktör Sumudica Galatasaray’ı hiç izlememiş, futbolcularını hiç tanımamış, karşısında orta düzey ayarda futbolculardan kurulu bir takım varmışcasına “üçlü savunma kumarını” sahaya sürdü.
Daha ilk dakikalarda en basit preste bile üçlü savunmanın nasıl afalladığını, nasıl darmadağın olduğunu kaleci Lung’un neredeyse golle sonuçlanacak “ıskası” ile gözlerönüne serildi.
Ama; Sumudica orta alanda “tanktan daha ağır” dönen Espinoza’nın kaptırdığı toplara dahi çare aramak yerine sadece Levent ve Güray’a bağırmakla yetindi.
Evet...
Futbol şov oyunudur ama; oynarsanız şovunuzu yaparsınız.
Oynayamaz, sahada ne yaptığınızı bilemezseniz ne şovunuzu yapabilirsiniz ne de kendinizi ifade edebilirsiniz.
Ne yazık ki Kayserispor daha ilk haftada inanılmaz kötü bir maç çıkardı.
Takım olmaktan çok uzak, üç pası bir arada yapamayan bir orta alana sahipti.
Özellikle Sumudica sistemini yeniden gözden geçirmeli.
Dünyada çok az sayıdaki takımlar artık üçlü müdafaa ile oynuyor.
En önemlisi Kayserispor’un kadro yapısı bu sistemi kaldıramaz.
Çünkü; sürekli sağ eli ile kaşık tutan birine zorla sol eliyle o kaşığı tutturamazsınız.
Tutar belki ama alışana kadar da anasından emdiği süt burnundan gelir.
Özetle; Kayserispor’da Rumen Sumudica’nın yeniden silkelenip, hatalarını görmesi lazım.
Takımını yeniden derleyip toparlaması ve Göztepe maçı ile yeni bir başlangıç yapması lazım.
Galatasaray maçını saymıyoruz, yeniden bir başlangıç bekliyoruz.
****
Ahmet Abiyi kaybettik.
Adını doksanlı yıllarda duymuştum. Ama şahsen hiç tanışamamıştım.
Taa ki üç yıl öncesine kadar.
Çayını içmeye gittiğimde hasta olmasına rağmen kapıda karşılayıp, kapıdan yolcu etmişti Ahmet Mülayım abimiz.
Acı haberini İstanbul’da aldım.
Görmedim ama babası Mehmet Mülayim’in bayrağını son nefesine kadar taşıdı.
Umarım eşi Zeynep hanım ve çocukları da onun bayrağını uzun yıllar indirmeden taşırlar.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

Yazarın Diğer Yazıları