ÖNCEKİ gün bir futbol programı izledim.
Konuşan bir ses sanatçısının oğlu, yani Yeşilçam jönü...
Zaping yaparken karşıma çıktı.
“Bu adam futboldan ne anlar...” diye içimden bir homurdanma yaşadım.
Baktım konuşuyor... Mantıklı. Futbolu biliyor.
Gerçekten da söyledikleri zaping yapmama engel oldu. En az yarım saat konuştu.
Mantıklı şeyler söylediğine şahit oldum. 30 yıllık spor yazarıyım diye başlayan İstanbul amigolarına en az 10 basar bir donanıma sahipti bu kişi. Kim olduğunu söylememe gerek yok. Çünkü; en kötü tarafı bir İstanbul takımının fanatik taraftarı. O yüzden ismini söylersem söyleyeceklerim fazla kale alınamayabilir.
Ancak adamın sistemle ilgili yaptığı tespitler gerçekten çok mantıklı. Mesela diyor ki; Bir futbolcunun sahadaki hareketi, saha dışındaki konuşması cezasız kalmıyor. Ancak bir camianın kaderi ile oynayan bir hakem sürekli cezasız kalıyor. Üç hafta maç verilmeden kamuoyu uyutuluyor, dördüncü haftada yine karşınıza çıkabiliyor.
Şöyle düşündüğümde gerçekten de doğru söylüyor. Bir de en önemlisi camianın kaderleri ile oynayan hakemlerin futbolu bilmediğini savunuyor. Yani eli yüzü düzgün, biraz da lobisi olan herkesi hakem yapıyorlar. Oysa ki futbolu yönetecek, futbolcunun dilinden anlayacak, maçı güzelleştirecek birinci sorumlunun hakem olması gerektiğini savunuyor. Ancak futbolu bilmeyen, hayatında hiç futbol oynamayan bir adamın hangi pozisyonun penaltı, hangi pozisyonun kart olduğunu bilebilmesi imkansızdır. Doğru, aynen katılıyorum. Sonuç olarak; 30 yıldır sistem hep böyle işledi. Hakemlik müessesesi babadan oğla geçti.
Dünün hakemi baba yarının MHKM Başkanı ya da TFF yöneticisi oldu, hâlâ da oluyor. Sistem maalesef bunları hep içinde barındırıyor. Dolayısıyla da futbolumuz hep aynı noktada sayıyor. Sistem değişmedikçe, gelen gideni hep aratacaktır.
GÜNÜN SÖZÜ
Hayatımızdaki gölgelerin çoğu kendi güneşimizin önünde durmamızdan oluşur. Ralph Waldo Emerson