Metin Kösedağ

Pandemi ve küçük esnaf…

Metin Kösedağ

MART ayında Türkiye’deki ilk koronavirüs vakası tespit edildi. O zamandan bu yana da “iniş çıkışlarla” seyreden bir görünümü olageldi vakaların…
İlk başlarda sağlığımızdan endişe ederken, bir süre sonra başlayan sokağa çıkma yasakları, iş yerlerinin kapanması ve kısa çalışma süreleri ile ödeneklerinin hayatımıza girmesi üzerine, “sağlığı bir kenara bırakıp ekonomik gidişattan endişe etmeye” başladık.
Öyle ki, sosyal medyada, ‘koronadan ölmez isek ekonomik problemlerden öleceğiz.’ içerikli gönderilerin envai çeşidi paylaşıldı.
Sonra bir türlü eskimeyen ‘yeni normalleşme süreci’ girdi hayatımıza.
Cami hoparlörlerinden sürekli duymaktan dolayı sıradanlaşan bu ‘yeni normal’ süreç, yaz başına denk geldi ve önlemler hafiften gevşetilmeye başlandı.
Gevşemelerin ardı arkası kesilmeyince, geçen haftalarda yaşadığımız pik düzeyindeki vaka artışlarına bir şekilde ulaştık.
Sağlıkla ilgili endişelerimiz yeniden ilk günlerdeki kadar nüksetse de, ekonomik endişelerimiz daha da arttı.
Bu süreç, elbette küçük esnafı daha büyük etkiledi.
Sermayesi olan büyük esnafla kıyaslandığında, kısıtlı sermaye ile hareket eden; neredeyse “gün bulup gün yiyen” bu kesim, pandemi sürecinden elbette daha çok etkilenecekti.
Hemen aklıma gelen ilk örnek; kafeler yerine çay ocaklarının kapatılması oldu mesela.
Evet, kafeler de küçük esnaf statüsünde ancak çay ocakları ile karşılaştırdığımızda aralarında ölçek farkı olduğunu söylemek mümkün.
Ya da o eskimeyen ‘yeni normal’ süreci başladığında AVM’ler önündeki anlam veremediğimiz kuyrukları düşünelim.
Çoğumuza, “Ne olmuş bu insanlara, tek ihtiyaçları AVM imiş?” dedirten bu manzara da, büyük mağazalar dururken yerel markaların ve hatta marka olamamış küçük esnafın tercih edilmediğini gösterdi hepimize.
Yahut, bu süreçte zincir markaların; özellikle paket servis, taşıma ve kargo ile ilgili ulaşım alanında iştigal edenlerin marka değerine değer katması, var olan sermayelerini daha da büyütmesine dair okuduğumuz ekonomi haberleri de bu gerçeğin göstergesiydi.
Kendi halinde esnaf bu denli bir büyümeye ulaşamadı.
Sonuç olarak; biz yine “süslü ve ışıklı vitrinlere aldandık”, zor günümüzde veresiyeyi esirgemeyen, indirim istediğimizde kalbimizi kırmayan küçük esnafı görmezden geldik.
O klasik bakkal söylemini tekrarlamadan geçmek olmaz tam da sözün bu yerinde; “siz marketten alışveriş yaparsanız ama cenazenize bakkal amca gelir…”
****
TOPLUM PSİKOLOJİSİ VE İKTİSADİ KURALLAR…
Klasik bir iktisat kuralı; kriz dönemlerinde acil olmayan ihtiyaçların bekletildiğini söyler bize.
Aslında bunu bilmek için iktisat bilimine başvurmaya da gerek yok.
Kendi yaşamımız içerisinde refleks olarak da aynısını uyguluyoruz.
Ancak bu süreç, iktisadi gerçekler ya da kurallar dışında toplum psikolojisinin daha ağır bastığını gösterdi bize.
Evet, belki bir dönem acil olmayan tüm ihtiyaçlarımızı erteledik, “ancak ilk boşluk bulduğumuzda çılgınlar gibi alışveriş yapmaktan” geri durmadık.
Belki de çoğumuz, tekrar eve hapsolacağımız günlerin geri gelmesinden endişelenip; ‘bir günün beyliği beyliktir’ mantığıyla davrandık.
Nitekim, bazı televizyon programlarındaki sokak röportajlarında vatandaşların dile getirdikleri bize bunu kanıtladı.
Uzun zamandır dünyanın karşı karşıya kalmadığı türden ortaya çıkan bu kriz dönemi; toplum psikolojisinin iktisat kurallarının önüne geçtiğini kanıtladı bir yandan da hepimize.
Sağlık alanında çalışan bilim insanlarının söylediği üzere; Kovid-19 virüsünü tam olarak tanımadığımız gibi, kriz dönemlerine dair sosyal bilimcilerin dile getirdiği bazı öngörüler de havada kalıyor görüldüğü üzere.
Pandemi sürecinden öğrenecek daha çok şeyimiz olduğu açık.
Umuyorum ki, öğreneceklerimizin bedeli ağır sonuçlar doğurmaz…
Sevgi ile kalın...

Yazarın Diğer Yazıları