HER geçen gün iş hayatımız değişmekte ve zaman içerisinde neredeyse özel yaşam sadece “bir hobi” haline gelmekte.
Bunun en belirgin örnekleri iş dünyasında her 3 kişiden 2’si artık akıllı telefonların esiri olmuş durumda ve bundan ötürü aslında araştırmalara göre günde 13,5 saat iş için harcanıyor, hafta sonlarımızda maillerimiz için 5 saat harcıyor ve aslında “haftada ortalama 72 saat çalışıyoruz.”
Uzun süre çalışmak ise zamanla kendimizde bazı hasarlara neden oluşturuyor.
Sürekli stres, yorgunluk, duygusal-fiziksel yıpranmadan kaynaklı bazı yaşam bozucu durumlarla karşılaşmaktayız.
Tabii bu deformasyon durumunu bir nebzeolsun değiştirmek bizden geçiyor, her zaman olduğu gibi.
Bir de “alışkanlık” yaptığımız durumlar var.
Alışkanlık, düzenli ve sürekli olarak kendini gösteren davranışlardır.
“Yetinme duygusu” ise, kanaat etme “elindeki ile yetinme” olarak tanımlanıyor.
"Ataların deyimiyle “Tencerede pişirir kapağında yer..."
Her iki kavramda, doğuştan getirmediğimiz sonradan edindiğimiz davranışlar olarak hayatımıza girmişlerdir.
Netice itibarı ile insan, et ve kemikten var olmuş nesneler bütünlüğünden başka bir şey değildir.
Yetinmeyi bilme, “insanı mutlu kılan” bir erdemdir.
Yetinme, huzurlu bir yaşamın olmazsa olmazlarından biridir.
İnsanı disipline eden ve kendi dışındaki “insanlara karşı da sorumluluklarını” fark ettiren sosyal hayatın bir direğidir.
Beklentilerin makul seviyede tutulmasını sağlar.
“Hayatın zorluluklarından” geçebilmek için daha kolay bir zihinsel eşik oluşturarak “bireyin kendini mutlu” hissetmesine yardımcı olur.
“Yetinmeyi bilen insan”, maddî imkânları ne kadar kısıtlı olsa da idare etmeyi becerir. Ataların deyimiyle “Tencerede pişirir kapağında yer...’’
Ülkemizin ekonomik darboğaza sokulmak istendiği bir süreçten geçiyoruz.
Bu süreçleri 100 yıllardır bu millet çok kez yaşadı, bundan sonra da yaşamaya devam edecektir.
Ancak; bugüne kadar “kendi kendine yetinebilen” bu milletin bundan sonra da “üretimde milli politikalar üretilerek” kendi kendine yetinebilmesidir.
Evet ihtiyaçlar çoğaldı, ama bu ihtiyaçlara karşılık üretim mekanizmaları oluşturmalı.
Hem de devlet eliyle...
Tarımda, gıdada, teknolojide dahası aklınıza ne gelirse...
Tabi ki bu da devletin oluşturacağı düzenli üretim politikaları ile ancak olur.
Günü birlik “şahlanışlar” sadece o günü kurtarır, gelecek adına hiç bir fayda getirmez.
GÜNÜN SÖZÜ
Üreten kendini, üretmeyen başkalarını tüketir. M.Ali Başarır