Son günlerde yine gündeme gelmeye başladı sınav soruların çalınması konusu. Ösym eski başkanı Ali Demir'in uzun bir süre kaçak hayatı yaşamasından sonra yakalanması ve sorgulamalar sonucunda Fetö örgütünün üniversite sınavları, kamu personeli seçme sınavı, askeri okullara giriş sınavları, ve liselere giriş sınavı gibi çeşitli sınavlar da soruları çalarak örgüte yakın kişilere verdikleri, ve bu kişilerin haksız şekilde yüksek puanlar alarak çeşitli kurum veya okullara girdikleri tekrar ortaya döküldü. Ali Demir Bursa'da kimin fabrikasında kaçak hayatı yaşarken yakalanmış, kaçak hayatı yaşarken hangi bakanlık ile ilişkisi olmuş, hangi göreve nasıl getirilmiş orası ayrı bir tartışma konusu.
17-25 Aralık ve 15 Temmuz sürecinden sonra bu şekilde haksızlık yaparak, sınav sorularını bir şekilde elde ederek bir kuruma yerleşenlerden tespit edilebilenler bu kurumlardan uzaklaştırıldı ve haklarında soruşturmalar açıldı. Adam memurdu, askerdi, öğretmendi şimdi pazarda limon mu satacak diye söylenenler oldu. Zamanında hakkını gasp ettiği kişiler, hakkı olan göreve, kuruma yerleşemediğinden dolayı evini geçindirmek için pazarda limon satıyordu. İlahi adalet gün geldi devran döndü. Haksızlık ile edinilen ne varsa gün gelir elden gider kimsenin sızlanmaya hakkı yok. Şeriatın kestiği parmak acımaz.
Vatandaş yeniden bu konuya odaklanmış, televizyonlar ve gazeteler boy boy çalınan sorular haberini verirken aklıma şu soru geldi ; çalınan sadece sınav soruları mıydı ? Hayır kesinlikle değil. Birileri bu milletin vakarını, zihniyetini, vefasını, kadirşinaslığını, kardeşliğini kısacası geleceğini çaldı.
Bu örgüt ile ayyuka çıkan ben ve benim gibi olanlar zihniyeti toplumun geneline yayıldı. Bugün kıyak bir iş yada sıradan bir iş mi yapılacak önce ben, sonra ailem, sonra yakın akrabalarım, daha sonra benim cemaatimden olanlar bu işe yada bu göreve gelmeli zihniyeti hepimizin zihnine yerleşti. Bu iş için bu çevreye bakan insanların hiçbirinin aklına liyakat gelmiyor. Bu düşündüğüm insanların hangisi bu göreve layıki ile yapabilir diye düşünen kimse kalmadı. Toplum olarak ben gemimi kurtarayım da dünya yansa umurumda değil diye bakar olduk. Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardı, şimdi acaba bu kahvenin altında nasıl bir menfaat var diye arar olduk.
Yapılan veya yapılacak olan her işte, her görevde ilk aranması gereken özellik olan liyakat'in esamesi okunmaz oldu. Hal böyle olunca da başarısızlık, gerileme, düzensizlik, rüşvet, torpil, adam kayırma almış başını gidiyor. İşin kötü tarafı da toplum olarak bu düzeni kabullendik. Yeter ki bana faydası olsun veya yeter ki bana veya bir yakınıma zararı dokunmasın kim ne yaparsa yapsın modelini benimsedik. Toplum olarak zihniyetimiz FETÖ'cü oldu.
BU yazıyı okurken bir kez daha yukarı da verdiğim örnekleri düşünün, kendinize uyarlayın. Böyle bir durum başınıza gelse nasıl davranırdınız. Geliri güzel, çalışma şartları hafif bir işe eleman arayışı olsa veya bir devlet memurluğu görevine bir memur atanacak ve sizden seçilecek kişiye karar vermeniz isteniyor olsa kimden başlardınız ? Kendiniz, eşiniz, çoluk çocuğunuz, kardeşiniz, akrabanız, cemaatinizden biri yada liyakat. Bu soruların cevabına göre test edin bakalım sizinde zihniyetiniz Fetö'cü olmuş mu olmamış mı ?
Tabi ki devletin veya bir kurumun yaptığı sınavlarda soru çalmak, haksız bir kazanç elde etmek suçtur. Bunu basitleştirmeye çalışmıyoruz fakat daha önemlisi bu milletin zihniyetini, vefasını, diğerkamlığını, kadirşinaslığını, yardımseverliğini kökünden söküp çaldılar. Bunların yanında üç beş sorunun lafı mı olur? Sonuç olarak fetö ile yasal mücadele ile eş zamanlı olarak bir zihniyet mücadelesi yapılmaz ise gelecek adına umutlu olmayacağız.