Bugün Kayseri Organize Sanayi Bölgelerinde ve civarındaki sanayi tesislerinde çok sayıda istihdam söz konusudur. Kayseri; Tarım, Hayvancılık Ormancılık ve madencilik alanında önemli bir konuma sahiptir. 1957 yılında Şeker Fabrikasının faaliyete geçmesiyle üretim ve tarım konusunda önemli bir artış sağlanmıştır. Kayseri ve hayvancılık, mera hayvancılığı olarak yapılmakta iken 1970’lerden sonra besi hayvancılığı başlamıştır 1960’dan sonra et kombinası ve yem fabrikasının kurulmasıyla hayvancılık oldukça gelişmiştir.
Kayseri Lisesinin 1921 yılına ait mezuniyet defterinde yazılan; "Okulumuzun son sınıf öğrencilerinin tamamı Sakarya Meydan Savaşında şehit düştükleri için mezun verememiştir. Kayserililer için bir övünme vesile olmuş ve şehitlerini her an anmalarına imkân vermiştir. Bunun üzerine Kayseri Lisesinin bahçesine ‘’Atatürk ve Kayseri Lisesi Öğrencileri Anıtı’’ yapılmıştır. Dünyanın en eski Tıp Fakültesi (Gevher Nesibe Tıp Fakültesi) Kayseri’dedir. Şu anda Tıp Müzesi olarak kullanılmaktadır. Lisans ve lisansüstü eğitimde Abdullah Gül Üniversitesi, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi ve Kayseri Üniversitesi olmak üzere dört üniversite kurulmuştur.
Bir yandan da “Kayserilinin” sosyal ve kültürel yanına dokunalım; malum herhangi bir ülkenin veya bir yörenin tanıtımı yaparken; tarihini, coğrafyasını kültürlerini tanıtmak gerekir diye düşünüyorum. Kültür kelimesinin tanımlamasına geçerek bu konudaki bilgilerimizi de tazelemek istiyorum. Şöyle ki, Kültür kelimesi bilim insanları tarafından "İnsan zekâsının meydana getirmiş olduğu maddi ve manevi unsurlar olarak tanımlanmaktadır. Maddi ve manevi kültür olarak iki guruba ayrılmaktadır.
Maddi Kültür; metal, ahşap, cam, toprak vs. gibi maddelerde üretilen her şey örneğin; insanların yaşamlarımı idame ettirecek ve kolaylaştıracak; evler, iş yerleri aletler, araçlar, gereçler, makinalar, tüm teknolojik cihazlar vs. gibi unsurlardır.
Manevi Kültür ise insanların yaşamlarında alışa gelmiş oldukları, adetleri, ananeleri, örfleri gibi unsurlardır. Bu unsurları tanımlayacak olursak, dini inançları, dilleri, bayram törenleri, düğün törenleri ve kuralları, yemek çeşitleri (beslenmeleri), meslekleriyle ilgili öne çıkan adetleri (çiftçilik, hayvancılık vs. iş kollarında olduğu gibi), insani değerleri vb. unsurlardır.
Şimdi de Kayseri kültüründen küçük örnekler verelim; malum; Kayseri pastırmasıyla, sucuğuyla, Mantısıyla tanınmış bir iç Anadolu Şehridir. Mantı deyince akla Kayseri ve Kayserili gelir. Şüphesiz Türkiyemizin her yöresinde mantı yapılır ama bir başka olur Kayseri mantısı. Bu özelliği ile de dünya literatürüne “Kayseri Mantısı” diye girmiştir, mantı. Birkaç çeşidini sayacak olursak; Etli Mantı, Tepsi Mantısı, Pıravı Mantısı, Yağ Mantısı gibi isimlerle anılan birçok çeşidi vardır. İşte bu denli meşhur Kayseri Mantısı üzerine söylenmiş sözler ve yazılmış şiirlere sık rastlanır. Bende sizler için bunlardan birisine yer vermek istiyorum.
-MANTINAME-
(1) (2)
Seni yiyen doyduğunu bilmez ki Kıyma ile macun olur soğanı
Benim haftada bir kaygımsın mantı En makbulü ufak ufak olanı
Bezisine çevirerek basılır Kırk tanesi bir kaşığa dolanı
İnce nazik yufka gibi yassılır Duvakla örtülü gelinsin mantı
Hazırlanır köşe bucak kesilir Kimselerin değil benimsin mantı
Etli kıyma ile dolarsın mantı
Tahtayla köşeye konarsın mantı
(3) (4)
Örtünün altında bekler bucakta Sana birde yayık yağı olursa
Suyun kaynar, kazan ile ocakta Misafirler bağdaş kurup otursa
Körpe bebek bağırıyor kucakta "Bana tahta kaşık” diye bağırsa
Kınalı parmakla dolarsın mantı Yoğurdun üstüne sumağı ekerim mantı
Pişmeden beklersen, solarsın mantı Suyunu bağrıma dökerim mantı
(5) (6)
Pasaklı kadının yenmez mantısı "Gelin mantım" desem, duvağın benzer
Pişmeden yapışır, üç, beş, altısı "Sarımsaklı yoğurt" üstünde gezer
Onları pişirince mahvoldun mantı Senin ilk yiyenler canından bezer
Ustanı bulmazsan mahvoldun mantı Batmanınan suyu, içirin mantı
İnsanı kendinden geçirin mantı
(7)
Gadan alsın senin baklava, börek
Gurbanın olsun yağlama, çörek,
Ölmeden yüzünü bir daha görek,
İnan yemeklerin şahısın mantı,
"Yüzü çil, duvaklı ahusun mantı.
Kayserimiz, zirvesinden kar eksik olmayan heybetiyle tanınmış (3916 metre yüksekliğinde) Erciyes dağının eteklerindeki ve çevresindeki bağlarıyla da tanınmış güzel bir beldedir. Şair Arif Nihat Asya'nın (İstanbul, Süleymaniye Camiine) atfen söylediği gibi;
"Dağ parçası kubbeler, ufaktan, iriden,
Gel haşmeti gör, yandan ilerden, geriden,
Bir mucize devrinde, Sinan Erciyesi,
İstanbul’a dikmiş getirip Kayseri'den"
Erciyes dağına beslenen güzel duyguları tasvir eden bir şiire aşağıda yer veriyorum;
-GÖNÜL ERCİYESTE’dir-
(2)
Dağlarda bağ yapılsa, gönül Erciyes’tedir. Cananı içdi ab-ı hayatında canımız,
Bağlarda aşk açılsa, gönül Erciyes’tedir. Şirinde cama dolsa, gönül Erciyes’tedir.
Sözleşti goncasıyla, güneş yüklü gülşenin, Biz yar-inur cemali bu yarlarda görmüşüz
Dallarda ay asılsa, güneş Erciyes’tedir. Firdevse de çıkılsa, gönül Erciyes’tedir.
Biz böyle muhteşem gül-i beyzayı kokladık, Biz şiire böyle dağ gibi, manzume almışız
Buy-i irem saçılsa, gönül Erciyes’tedir. Şehnameler yazılsa, gönül Erciyes’tedir.
Feyz aldı ruhumuz, O berin zirveden bizim
Dünyanın arşı olsa, gönül Erciyes’tedir.
Bağcılık, yaz aylarındaki aşırı sıcakların etkisiyle çok gelişmiş, bundan, 40-50 yıl önceki bağcılıkla bu günkü bağcılık arasında çok farklılıklar meydana gelmiş. eskiden ulaşım zorluklarını ifade eden şiirler yazılmış, şarkılar söylenmiştir (Germir Bağları, Erkilet Güzeli vs gibi). İste o zorlukları ifade eden bir şiire aşağıda yer veriyorum.[1950-1960’lı yıllara kadar bağlara ulaşım kamyon kasalarında, at veya eşek ile yapılırmış. Boz eşek destanı da o yıllardaki bağcılar tarafından söylenerek günümüze kadar gelmiş.]
BOZ EŞEK DESTANI
(2)
Altı Saatte alır yolunu Talasın Kulakları benzer nali tekine
Ver uğruna mantı suyunu yalasın Binbir sinek iner kalkar süksünün köküne
Dürt boynuna her yerleri kanasın İnince bayırı çıkamaz dikine
Vay bununla tipilerde kalasın İlahi, eşek aç kurtlara kalasın
(3) (4)
Sırtında iken istemez silah Üstüne binince istemez beşik,
La havli dersen bulursun felah Asla suratında yoktur yakışık,
Kafasına vurursan işlersin günah Gözleri çapaklı kulağı düşük
Dürt boynuna her yerleri kanasın Vay bununla tipilerde kalasın
(5) (6)
Arkadaşlar gitti bizden iradı Eve varınca arpada gözü
Yumuşak kuma yatmak bunun muradı Kaldırıma çıkınca, sızılar dizi
Hırış huyu neyse, ille gavur inadı Yorulmuş, takati kalmamış özü
İlahi, eşek aç kurtlara kalasın İlahi, eşek aç kurtlara kalasın
(7)
Bayıra gelince başlar ıralar
Yokuşa gelince gitmez, duralar
Size malum ola ey kör kargalar
Bizim eşek bugün intihal eyledi.
Benzeri şekilde o yıllardaki bağ yaşantısını heceler altında kalem altına alan başka bir şiir de şu şekildedir;
SEYGALAN BAĞI
(2)
Kıvrım kıvrım yolları var Gayri yeter, bu çileden usandım
Akrep, yılan dolu Fol’ları var Ata bindim Seygalana tırmandım
Çekemem kahrını Seygalan bağı Gidip gele gele takatsız kaldım
Bağ benim değil ki avradın bağı Çekemem kahrını Seygalan bağı
(3) (4)
Bir bel aldım beş kuruşa kırıldı Bağ benim değil ki satam
Bir katın aldım beş liraya yoruldu Mahrumlarda iki üç hısımım yok ki yatam
Bu tecelli bana haktan verildi Ne deyim ağlayım Seygalan bağı
Ne deyim ağlayım Seygalan bağı Bağ benim değil ki avradın bağı
Bağ benim değil ki avradın bağı
(5)
Usandım, bıktım elinden Seygalan bağı
Kimseler beğenmez oldu yolundan, seni
Konu komşu kimseler yok ki oturan
Sat desende satamam avradın bağı.
Geriye dönüp baktığımızda hayat denilen bu yolculukta irili ufaklı pekçok badire atlatıyoruz. Günün sonunda bunlar bir şekilde bitiyor ve önce kendimizle sonra çevremizdeki insanlarla baş başa kalıyoruz. Sıkıntılı anların geçiciliğini aklımızdan çıkarmadan kendimizle ve çevremizle olan ilişkilerimize mutlu gözlerle bakabilmek temennisiyle.