Topraklarımızın yüzde 42'si deprem riski altındadır

Kocaeli'de 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi'nin yıldönümünde 'Uluslararası Deprem Gerçeği ve Kentleşme Çalıştayı' düzenlendi.

Topraklarımızın yüzde 42'si deprem riski altındadır

Çalıştaya Başbakan Binali Yıldırım’ın yanı sıra Kocaeli Valisi Hüseyin Aksoy, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, Aile Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya katıldı.
1999 günü yaşanan depremin yürekleri derinden sarstığını hatırlatan Başbakan Yıldırım, “O gece yaşanan deprem yüreğimizi derinden sarstı. 7.4 şiddetinde gerçekleşen deprem 45 saniye sürdü. Bu depremde maalesef 17 bin 480 vatandaşımız hayatını kaybetti. 23 bin 781 vatandaşımız da yaralandı. 505 vatandaşımız sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar gördü. Yaklaşık 16 milyon vatandaşımız depremden doğrudan ve dolaylı olarak etkilendi. Düzenlenen bu toplantı deprem konusundaki bilinçlenme ve depreme hazır olma anlamında büyük katkılar sağlayacaktır. Buna inanıyorum. Doğal afetlerin getireceği yıkım ve zarar, afet meydana geldikten sonra değil olmadan önce alınan tedbirlerle azaltılabilir. Deprem dünyanın gerçeğidir. Depremleri engelleme şansımız yok” dedi.
 
“O dönem Ankara depremden bihaber kalmıştır”
Deprem hareketlerinin Doğu’dan Batı’ya doğru ilerlediğini ifade eden Başbakan Yıldırım, bunun bilimsel bir tespit olduğuna da vurgu yaparak şöyle devam etti:
“Gelişimine baktığımız zaman son yüzyıl içerisinde 1939 Erzincan depremi ile beraber deprem hareketlerinin doğudan batıya doğru ilerlediğini görüyoruz. Bunun en son örneği 1999 depremidir. Demek ki bundan sonra olacak deprem de Batı bölgemizde olacaktır. Bu bilimsel bir tespittir. Bu gerçeği bilerek alt ve üst yapı tedbirlerini alarak deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmek mecburiyetindeyiz. Şiddetli depremlerde bile can ve mal kayıplarını en aza indirecek ülke örneklerimiz var. Biz iktidara geldiğimiz 2002 yılından itibaren bu konu üzerinde titizlikle duruyoruz. Üzülerek ifade etmek isterim ki bu depremi İstanbul’da yaşamış biri olarak o dönemde Türkiye’nin yönetiminde olanları bırakın depreme yönelik tedbir almak, iki gün boyunca deprem hakkında fikirleri yoktu. Çünkü bütün iletişim ve ulaşım alt yapısı çökmüş, Ankara depremden bihaber kalmıştır. O dönemde İstanbul Belediyesi Deniz Otobüsleri Genel Müdürüydüm. Deprem olur olmaz Bostancı’dan iletişim kesik olduğu için Mudanya, Armutlu, Çınarcık, Yalova’da gemilerimiz vardı. Bu gemilerle telsiz irtibatı kurarak oradan ekipleri hemen sahaya çıkardık. Yarım saat içerisinde depremin ağır bilançosunu öğrenme imkanı bulduk. Ve o an belediye başkanımız, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı hemen arayarak acil bir eylem planı yaptık. Bu eylem planının esası şuydu. Bütün İDO’nun seferlerini iptal ettik. 20 civarındaki gemiyi doğrudan deprem bölgelerine yönlendirdik. O gün boyunca yaptığımız bu çalışmayla 2 bin 900’ün üzerinde yaralıyı hastanelere ulaştırdık. Ve onları hayata döndürme imkanı bulduk. Bu o anda verilen bir karar, yapılan bir çalışmadır. Daha sonra rahmetli Ecevit bu çalışmayı günlerce konuşmalarında anlattı.”
 
“O gün Türkiye’yi yönetenler kriz yönetiminde fevkalade başarısız oldu”
1999 depreminin yaşandığı dönemde Türkiye’yi yönetenlerin kriz yönetiminde başarısız olduğunu söyleyen Başbakan Binali Yıldırım, “Şimdi depreme hazır olmak, deprem olduktan sonra düşüneceğiniz karar vereceğiniz tedbirlerle olmaz. O deprem sonu zaten sağlıklı düşünce diye bir şey ortada kalmıyor. Panik havasıyla doğru yapacaklarınızı bile yapamaz hale düşüyorsunuz. O yüzden depremle yaşamanın yollarını en iyi şekilde öğrenmemiz, depreme hazırlıklı olmaktan geçiyor. Eğitim var, kentsel dönüşüm var, alt yapı var. Birçok yapılacak işler var. O gün Türkiye’yi yönetenler kriz yönetiminde fevkalade başarısız oldu. Ve bunun bedelini de Türkiye ödedi. Krizi yönetmek yerine onu daha da derinleştirmek suretiyle milletin acısı ikiye katlandı. İlk gün adeta bir can pazarı yaşandı. İnsanlar kendi gayretleriyle çevredekilerin yardımıyla enkazdan çıkmayı başardılar. Enkazdan da güç bela kurtulanların bazıları hastaneye varamadan maalesef hayatını kaybetti. Derin bir teessürle ifade ediyorum ki Marmara Depremi’nde büyük bir acziyetle karşı karşıya kaldık. Çıplak elle enkazı kaldırmaya çalışanlar, aile bireylerini, komşularını, yakınlarını aradılar. Manşetler devletin yetersizliğine, hükümetin acziyetine, deprem bölgesinin kaderine terk edildiğine yönelik başlıklarla doluydu. Benzer acıları, zor durumları yaşamamak için bu gün hükümet olarak bundan ders almış vaziyette çok ciddi çalışmalar yapıyoruz. 2002’den bu yana geride kalan 16 yıl içerisinde başta deprem olmak üzere doğal afetler konusunda kayıpları asgariye indirecek çalışmalar yapılıyor. Tedbirler alınıyor. Doğal afetler konusunda önceden hazırlanmış yasalar, mevzuat ve uygulamalar vardı. Bu birbirinden bağımsız durumlar çok başlılığa, yönetim güçlüğüne sebep oluyordu. Biz de bu durumun ortaya çıkardığı olumsuzlukları gidermek amacıyla afetle ilgili görev yapan çeşitli kuruluşları, bunların yetki sorumluluklarını bir elde topladık” diye konuştu.
 
“Türkiye Afet Müdahale planını geliştirdik”
Türkiye’de deprem riskinin azaltılması kapsamında AFAD’ın yanı sıra eylem planının hazırlandığını ifade eden Başbakan Binali Yıldırım, şöyle devam etti:
“Afet ve Acil Yönetim Başkanlığı’nı Başbakanlığın altında oluşturduk. AFAD altında Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu, Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu, Deprem Dayanışma Kurulu’nu tesis ettik. 2023 deprem stratejisi ve eylem planı hazırlandı. Bu çalışmayla beraber ilk defa bir genel plan çerçevesinde deprem riskinin azaltılması çalışmalarını uzun vadede tanımladık. Türkiye afet müdahale planını da geliştirdik, bu plan ile sıfırınca dakikasında Türkiye’nin ortak gücü olarak harekete geçirebileceğimiz bir sistemi tesis ettik. 49 farklı ilde 188 bölgeyi riskli alan olarak tanımladık. Bunun yanında sadece 19 ilde uygulanan yapı denetim sistemini 81 ile yaygınlaştırdık. Çünkü biliyoruz ki deprem öldürmez, dayanıksız yapılar öldürür. Bu anlayışla afet riski altındaki alanların dönüştürülmesiyle ilgili yasal düzenlemeyi de hayata geçirdik. Bu kanunla beraber riskli alanların belirlenmesi, herhangi bir afet dolayısıyla risk faktörünün sebep olacağı, can ve mal kaybının önüne geçilmesini amaçladık. Bu çalışmalar ortak akılla, ilgili bakanlıklar bu alanda yetkinliği, disiplini olan bilim insanlarıyla birlikte gerçekleşti. Doğal afetler konusundaki bir adımda bildiğiniz gibi afet sigorta kanunu. Bu kanunla binalarda deprem sonucu meydana gelecek maddi zararların karşılanması zorunlu deprem sigortasıyla afet ve riskler sonucu meydana gelecek maddi ve bedeni zararların giderilmesine yönelik esas ve usuller tanımlanmış oldu.
Ulusal sismik ağların geliştirilmesi bağlamında Almanya yer bilimleri araştırma merkeziyle ortak bir proje yapıldı. Marmara denizi içerisindeki adalar segmenti boyunca beklenen Marmara Depremi öncesi ve sırasında meydana gelecek fiziksel süreçlerin incelenmesi adına istasyon kurulum çalışmaları tamamlandı. Toplamda 7 adet derin kuyu sismik istasyonunu önceden belirlenen yerlere 300 metre derinliğe kurarak anlık veri akışını başlattık. Ulusal sismolojik ve gözlem ağında zayıf ve kuvvetli istasyonların toplamında 2016 sonu itibariyle ülke genelinde 913 istasyona ulaşmış bulunuyoruz. Ülkeyi ihtiyacına göre bu rakam daha da artabilir. Deprem gözlem ağımız yüksek standartlarındaki alt yapıyla dünyanın önde gelen sayılı ağları arasına girmiştir. Deprem araştırma programı başta üniversitelerimiz olmak üzere kamu kurumları, araştırma enstitüleri deprem ve afet konusundaki riskleri azaltmak için projelere destek sağlıyoruz. Depremlerin kamuoyuna duyurulması amacıyla AFAD deprem mobil uygulaması geliştirildi. Böylece kullanıcıların hızlı güvenilir bir şekilde bilgiye ulaşmaları sağlanmış oldu. Uygulamada 2016 sonu itibariyle 100 binin üzerinde kullanıcı faydalanmakta ve bu sayı her geçen gün artmaktadır.
Türkiye olarak şunu aklımızdan çıkartmayalım, topraklarımızın yüzde 42’si deprem riski altındadır. 1900’lü yıllardan bu yana 2017’ye kadar geçen 117 yıl içerisinde ülkemizde toplam 5 bin 905 deprem gerçekleşmiş. Bunlardan 5 bin 83’ü 4-5, 100 adeti de 6 ila 8 şiddetindedir. Bu depremlerde ne yazık ki 87 bin insanımızı kaybettik. Yani 117 yıl içerisinde 8 ve üzeri şiddette hiç deprem olmamasına rağmen bu can kaybı yaşandı. Tabii bu oranın büyük kısmı 2003’ten öncedir. Son 17 yılda can kaybı 904’tür. Van Depremi’nde çok sayıda can kaybı oldu.”
 
“Van’a yeni bir Van inşa ettik”
2011 yılında yaşanan Van Depremi’ni hatırlatan Başbakan Binali Yıldırım, kısa sürede arama kurtarma çalışmalarının başlatıldığını da ekledi. Yıldırım, SMS yoluyla enkaz altında bulunan çok sayıda kişinin hayatının kurtarıldığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“O gün depremi alır almaz İstanbul’da etkinlikteydik. Sayın Cumhurbaşkanımızla hemen irtibata geçtik. Biz aradan 4 saatten az bir süre geçmişti ki deprem yerindeydik. Gittiğimizde gördük ki depreme müdahale bütün usulüne göre yapılmış, kurtarma çalışmaları bütün şiddetiyle hızıyla devam ediyordu. Ama o depremde bile orada yapılacak çok şeyin olduğunu, bir koordinasyon sorunu olduğunu gördük. Oradan ayrılırken iki bakanımızı görevlendirdik haftalarca o bakanlarımız orada kaldı, depremle ilgili bütün çalışmalara nezaret etti. Bir sene içerisinde biz Van Erciş’te 28 bin konut yaptık. 5 milyar bütçe ayırdık, harcadık. Van’a yeni bir Van ilave ettik. Erciş’te yeni bir Erciş yaptık. Yollarıyla, parklarıyla gayet standardı yüksek depreme dayanıklı binalarıyla yeniden şehri inşa ettik. O depremden bir şey yaşadığım bir hatırayı paylaşmak istiyorum. İletişim hiç kesilmedi. Bir an bile kesilmedi. Ancak oraya vardığımda televizyonun birinde bir muhabirin sözleri dikkatimi çekti. Televizyondaki muhabir, ‘Sayın seyirciler deprem büyük bir felaket burada iletişim yok. Yollar kapalı’ derken ekranda da 3G canlı yayını yapılıyordu. Tabi bu felaket tellallığı bir alışkanlık. Hele hele olağanüstü bir deprem olayı burada adeta televizyon kanalları felaket tellallığında hiçbir sınır tanımıyor birbirleriyle yarışa giriyor. Maalesef böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Hemen hızlı bir şekilde BTK’ya bir görev verdik. Siz bu enkaz altındaki vatandaşlarımızla irtibat kurabilir misiniz? Dedik. Onlara bir mesaj gönderdiler. İmkanınız varsa şurayı tuşlayın diye rumuz verdiler. O şekilde 600’ün üzerinde noktasal dokunuşla insanımızı kurtardık. Bu işte teknolojinin bize verdiği bir imkan. Böyle bir alt yapınız olmasa böyle bir imkanınız olmasa bunu yapamazsınız.”
 
“Gölcük depreminde çaresizliği yaşadık”
Van Depremi’nde teknolojinin imkanlarının en iyi şekilde kullanıldığını da belirten Başbakan Yıldırım, “Van depreminde de teknolojinin hazırlıklı olmanın getirdiği imkanları en iyi şekilde kullandık. Tabi bizim arzumuz tek bir vatandaşımızın bile burnunun kanamaması. Hayatını kaybetmemesi. Bu nedenle konut, alt yapı yatırımları başta olmak üzere birçok alanda yüksek şiddette depreme dayanıklı yatırımları gerçekleştiriyoruz. Özellikle son 15 yılda hayata geçirdiğimiz yol, tünel, köprü gibi alt yapı projeleri deprem yönetmeliği çerçevesinde yapıldı, gerçekleştirildi. Bugüne kadar yaptığımız ve bundan sonra yapacağımız dev projelerimizde de bu deprem gerçeğinin göz önünde bulundurularak yüksek şiddetteki depremlere dayanıklı projeleri öncelikle inşa ediyoruz. Marmaray, Avrasya Tüneli olası deprem güzergahına en yakın büyük yapılar. Osmangazi, Yavuz Sultan Selim Köprüleri gibi dev projelerimizin tamamı 9 ve üzerindeki deprem şiddetine göre dizayn ve inşa edilmiştir. Sadece yatırımlarımızın yaptığımız projelerin depreme dayanıklı olması yetmez. En büyük değişimi ve dönüşümü şehirlerde gerçekleştirmemiz lazım. Türkiye’de ve Kocaeli’de bu konuda önemli mesafe kat etmekle beraber daha yapacak çok işimizin olduğunu da buradan sizlerle vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum” dedi.
 
“Bu anlayışı terk etmemiz gerekiyor”
Büyükşehirlerdeki kentsel dönüşüm çalışmalarına dikkat çeken Başbakan Binali Yıldırım şöyle devam etti:
“Ne yazık ki kötü bir alışkanlığımız var. Önce kendi elimizle tabiri caizse berbat ediyoruz, rezil ediyoruz şehirlerimizi. Sonra da bunları adam etmek için büyük bir servet harcıyoruz. Bu anlayışı artık terk etmemiz gerekiyor. Kocaeli dâhil olmak üzere İstanbul, Ankara’da kısmen İzmir’de birçok şehrimizde kentsel dönüşüm ve riskli alanların dönüşümleri projelerini hayata geçiriyoruz. 7,5 milyon yapı stokundan bahsediyoruz. Bugünden yarına olacak iş değil. Bunları yıllara bölerek yapsak 10 ila 15 yıl sürekli yarım milyon dönüşüm gerçekleştirmek suretiyle ancak gerçekleştirebiliriz. 100 milyar doların üzerinde bir bütçe. Belediyelerimiz kendi kaynaklarını oluşturarak bu dönüşümü yapmaya gayret ediyorlar. Bunu da yaparken şehirde yaşayanların ihtiyacını göz ardı etmeden, yeşil alanları yok etmeden, vatandaşlarımızın ortak yaşam alanlarını muhafaza ederek gerçekleştirmenin gayreti içerisindeler. Son 15 yıldır yeniden bir Türkiye inşası için her alanda çalışıyoruz. Kocaeli’de bugün depremin izleri silinmiştir. Bu güne kadar burada 2 binin üzerinde çok riskli binanın dönüşümü gerçekleşmiştir. Büyük şehir belediyemiz ve TOKİ marifetiyle sıfırdan inşa edilen konutların sayısı 21 binin üzerindedir. Gururla söyleyebilirim ki Sayın Başkanımız döneminde Kocaeli’de yeşil alan miktarı tam 11 kat artmıştır. Hatırlayın geçmiş yılları, Seka Kağıt Fabrikası üzerinde ne gürültüler çıkarıldı. Seka Kağıt Fabrikası’nı biz parka dönüştüreceğimizi söyledik. Bunu Cumhurbaşkanımızın destekleriyle gerçekleştirdik. Buranın içine de deprem eğitim sismolojik izleme merkezini kurduk. Özellikle okullarda deprem konusunda öğrencilere farkındalık oluşturmak amacıyla eğitici, öğretici projeleri de gerçekleştirdik. Şimdi de yeni projelerle Kocaeli’de çalışmalar sürüyor.”
 
“TOKİ marifetiyle 780 bin konut yapımını gerçekleştirdik”
Türkiye genelinde ise kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında 15 yılda TOKİ marifetiyle tam 780 bin konut yapımını gerçekleştirdiklerini ifade eden Başbakan Binali Yıldırım sözlerini şöyle tamamladı:
“2011 Van Depremi’nden sonra 28 bin konutu inşa ettik, hak sahiplerine bir sene içerisinde teslim ettik. 81 ilde toplam 1 milyon 76 bin birimin dönüşümü şu anda başladı, devam ediyor. Hedef 2023 yılına kadar 4 milyon, 2030 yılına kadar da 7 milyon üzerinde konut yeniden yapılacak, dönüşüm tamamlanmış olacak. Filipinlerde yaşanan tayfun felaketi sonrası ve Nepal’deki depremin ardından buralara ilk yardım ulaştıran ülkenin adı Türkiye. Somali’de insani kalkınma yardımları gerçekleştiriyoruz. Son 6 yılda birçok ülkenin nüfusundan daha fazla mülteciye ev sahipliği yapıyoruz. Bu gün Estonya Başbakanı misafirimizdi. Onunla görüştük, Estonya’nın nüfusu 1 milyon 117 bin. Bizde 3 milyon 200 bin mülteci var. Bu gün dünyada destekleri gayri safi milli oranına göre dış desteklerin en fazla yapıldığı ülke Türkiye. Genel anlamında miktar olarak da ABD’den sonra en fazla dış desteği Türkiye gerçekleştiriyor. Hükumet olarak doğal afetler konusunda, yapacaklarımız yaptıklarımızın yanında az değil. Daha yapacak çok işimiz var. Ama son 15 yılda ciddi bir başarı sağladığımızı da buradan söylemekte fayda var. Çok büyük bir afetin yaşandığı, hala toplumsal bir travmanın söz konusu olduğu Gölcük’e, Marmara depreminden etkilenen her bölgenin sorunlarına eğiliyoruz, eğilmeye devam ediyoruz. Ortak akıl ve işbirliğiyle bütün bu sorunların çözüleceğine inanıyoruz. Bu gün burada düzenlenen çalıştay da bu önemli paydaşlığın bir sonucudur. Dünyanın değişik ülkelerinden buraya gelen bilim insanlarına ve Türkiye vatandaşları adına teşekkür ediyorum. Marmara Depremi’nde ve bütün depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve geride kalan ailelerine ve milletimize tekrar baş sağlığı diliyorum. Rabbim bir daha bizi böyle büyük acılarla imtihan etmesin.”
 
İHA