Hayatta en çok neden yoruluyoruz biliyor musunuz? Hayır diyememekten. Sınır koyamamaktan. Kendi ihtiyaçlarımızı sürekli ikinci plana atmaktan. Çünkü biz iyi insan olmakla, kendimizi yok saymayı karıştırıyoruz. Ne zaman birinden bir şey rica edilse, içimizde küçük bir ses ‘istemiyorsun ama geri çevirmek ayıp olur’ diyor. Ve biz yine ‘tamam’ diyoruz.
Bir süre sonra fark ediyoruz ki, hayatımız istemediğimiz evet’lerle dolmuş. Hani bir söz vardır ya: ‘İnsanı en çok kendi içindeki sessizlik yorar’ diye... İşte o sessizlik, bizim söyleyemediğimiz ‘hayır’lardan oluşuyor. Kırmamak için kırılmayı göze alıyoruz. Huzurumuz kaçmasın diye sessiz kalıyoruz ama sonra iç huzurumuz kaçıyor. Dışarıdan bakıldığında sakin, uyumlu, sorunsuz bir profil çizerken, içimizde fırtınalar kopuyor.
Halbuki sınır koymak, karşı tarafa duyduğunuz saygının da bir göstergesidir. Çünkü sınır, netliktir. ‘Ben buradayım, burada dururum, buradan sonrasına geçmene izin veremem’ demektir. Bu, ne bir duvar örmektir ne de insanları hayatınızdan çıkarmak. Bu, kendi varlığınıza sahip çıkmaktır.
Bunu söylemek kolay, uygulamak zor, kabul ediyorum. Çünkü biz öyle yetiştirildik. Uyumlu ol, söz dinle, büyükleri kırma, herkese yardımcı ol... Ama kimse bize şunu öğretmedi: ‘Kendine de yardımcı ol. Kalbini de dinle. Zorlandığında dur, yorulduğunda bırak, istemediğinde hayır de.’
Zamanla şunu fark ediyoruz: Kendimize ‘evet’ demek için bazen başkasına ‘hayır’ demek zorundayız. Kendi içimizde huzurlu olmanın, kimseye borçlu kalmadan, kırmadan ama net bir duruş sergileyerek yaşamanın bir yolu var. Bu yol, sınırlarla çiziliyor.
Evet, bazı insanlar sizin hayır demenize alışkın olmayabilir. Belki bu yüzden sizi suçlu hissettirecekler, belki ‘ne kadar değişmişsin’ diyecekler. Ama unutmayın: Değişim kötü değil, gelişimdir. Ve siz artık ‘kendinden vazgeçmeden sevebilmek’ istiyorsunuz. Bu da bir seçimdir.
İlişkiler, aile bağları, arkadaşlıklar... Hepsi karşılıklı emek ister. Ama sadece karşı tarafa verilen emekle yürüyen bir ilişki, sağlıklı değil, tek taraflıdır. O yüzden önce kendinize dürüst olun.
Gerçekten istemediğiniz şeylere sırf huzur bozulmasın diye ‘evet’ demeyin. Çünkü o sahte huzurun bedelini eninde sonunda siz ödüyorsunuz: yorgunlukla, kırgınlıkla, içten içe tükenmişlikle.
Şunu da kendime itiraf ederek söylemeliyim: Gerçek huzur, sınırların olduğu yerde başlıyor. Ve ‘hayır’ diyebilmek aslında bir beceri değil; bir özgürlük hali. Bu özgürlüğü önce kendimize vermemiz gerekiyor. Bunu yazarken biliyorum ki, ben de çoğu zaman bunu yapamıyorum. Kırılmasınlar diye susuyorum, kendi sınırlarımı ihmal ediyorum. Ama artık şunu fark ediyorum: Değişim başkalarından değil, kendimizden başlıyor. Bu yüzden önce kendimle başlamalıyım; nazik ama net bir ‘hayır’ demeyi öğrenerek.
‘Hayır diyemeyen insan, kendi hayatının yönünü başkalarının ellerine bırakır…’