Toplum olarak ‘akrabalık’ kavramına büyük değer veririz. Kan bağını, soyun devamını, aile olmanın kutsallığını dilimizden düşürmeyiz. Bu sözlerin altı boş değildir elbette; çünkü dayanışma, yardımlaşma ve birlikte yaşama kültürü bizim genlerimizde vardır. Ancak gelin görün ki, bazen bu akrabalık ilişkileri bir sevgi bağı olmaktan çıkıp bir ‘denetim mekanizması’ haline dönüşüyor.
Bir bakıyorsun, senin hayatın bir anda herkesin ortak merak konusu olmuş. ‘O niye öyle giyinmiş?’, ‘Bu çocuk hâlâ evlenmedi mi?’, ‘Şu işe niye girdi, daha iyisini bulamadı mı?’ gibi sorular havada uçuşuyor. Sanki herkes, birbirinin hayatının editörü olmuş da sürekli yorum yapıyor. Kimi bunu şaka yollu söyler, kimi ciddi ciddi sorgular. Ama sonuç aynı: rahatsız edici bir ilgi, tatsız bir müdahale.
İyi niyet mi, merak mı?
Evet, çoğu zaman bu soruların arkasında kötü niyet yoktur. ‘Ne var canım, merak ettik’ diyerek savunmaya geçer insanlar. Fakat işte tam da orada başlıyor sorun. Çünkü her merak, ilgiden doğmaz. İyi niyetin sınırları, insanların özel alanlarına temas ettiğinde bulanıklaşır.
İşin ironik tarafı şu: ‘Kimsenin hayatına karışmayın, herkes kendi işine baksın’ diyenler, genelde ilk fırsatta başkalarının hayatına burnunu sokan kişilerdir. Dillerde ‘saygı’ sözcüğü gezer ama davranışlarda yoktur. İnsanlar, kendi özel hayatlarına dokunulmasından nefret ederken, başkasınınkine karışmayı sosyal bir görev zanneder.
Bir evde huzursuzluk mu var? Çoğu zaman dışarıdan gelen ‘meraklı’ seslerin payı büyüktür. Çünkü her ‘O niye öyle yapmış?’ cümlesi, bir yargı taşır içinde. Her ‘Senin oğlan hâlâ iş bulamadı mı?’ sorusu, bir imadır. Ve zamanla bu imalar, ilişkileri yıpratır. İnsan, en çok yakınlarından gelen sorgulamalara kırılır.
Oysa hepimizin kendi hayatı var. Kimi erken evlenir, kimi hiç evlenmez. Kimi şehir değiştirir, kimi doğduğu yerde kalır. Kimi sessiz bir hayat ister, kimi yüksek sesli yaşar. Herkesin yolu, hikayesi, derdi, sevinci farklıdır. Bu farklılıkları kabul etmek yerine, kendi kalıplarımızla başkalarını ölçmek, hem saygısızlıktır hem de ilişkileri zehirler.
Gerçek ilgi, karışmakla değil; yanında olmakla belli olur. Bir insan zor durumdaysa, el uzatmak, hâlini hatırını sormak kıymetlidir. Ama kimse senden hayatını sorgulamanı, kararlarını eleştirmeni istemez.
Birine gerçekten değer veriyorsak, onun hayatına ‘yorum’ değil, ‘destek’ katmak gerekir. Çünkü insanlar konuşulmak değil, anlaşılmak ister.
Son söz: Karışma zahmetine değmez
Hayat kısa, insanlar zaten kendi içinde yeterince mücadele veriyor. Herkesin sırtında görünmeyen yükler var. O yüzden kimsenin yüküne bir de ‘söz taşı’ eklemeye gerek yok.
‘Karışma zahmetine’ hiç girmeyelim. Zira o zahmetin sonunda kimse kazanmaz; ne sen rahatlarsın ne o mutlu olur. En güzeli, herkesin kendi yoluna saygı duyması, gerektiğinde el uzatması ama asla ‘yargı sopasını’ eline almamasıdır.
Bir gün biri sana ‘Sen niye böyle yapıyorsun?’ diye sorduğunda, gülümse ve de ki:
‘Çünkü bu, benim hayatım. Seninkine karışmıyorsam, aynısını beklemek hakkım.’