Son yıllarda çevremdeki kadınlara baktığımda, birbirinden farklı hayatlar yaşasalar da yüzlerinde aynı yorgun çizgiyi, aynı derin nefesi görüyorum. Sanki içlerinde ince bir yer kopmuş, kimse tam olarak ne olduğunu söyleyemese de herkes bunu bir şekilde hissediyor. İnsan buna ister ‘eril enerji’ desin, ister ‘güç modu’, ister savunma hâli… Bugün birçok kadın, kendi doğasının yumuşak ritminden çok daha sert bir yerde durmak zorunda kalıyor.
Bence bunun en temel sebebi, kadınların güçlü olmak istemeleri değil; şartların onları güçlü olmaya mecbur bırakması. Çünkü bir yandan iş hayatına yetişmeye çabalarken, diğer yandan evin düzeni, sorumluluklar, maddi kaygılar ve duygusal yükler omuzlarına yığılmaya devam ediyor.
Bir süre sonra kadın fark etmeden daha kontrolcü, daha mantık odaklı, daha dik duran ve daha sert bir enerjiyle yaşamaya başlıyor. Bu hâl elbette kötü değil; ama uzun süre böyle kalındığında ruhun içinde görünmez bir taşlaşma oluşuyor. Üstelik toplum da kadına çelişkili mesajlar vererek bu dengeyi daha da bozuyor: ‘Güçlü ol ama fazla da güçlü görünme, çalış ama evde hiçbir şey aksamasın, kendine yet ama çok bağımsız olma.’ Böyle bir ortamda kimin iç dengesi şaşmaz ki?
İlişkiler de bu sertlikten payını alıyor; küçücük meseleler bile güç çatışmasına dönüşebiliyor. Zamanla kadın, kendi içindeki yumuşaklığa yabancılaştığını fark ediyor ve ‘Ben hep böyle biri miydim?’ sorusunu kendine daha sık soruyor. Üstelik dışarıdan görünen güçlü duruşun altında çoğu zaman bir kırgınlık yatıyor.
Peki çözüm ne? Bence mesele gücü bırakmak değil; gücün yanına yumuşaklığı da koyabilmek. Bazen kontrolü azıcık gevşetebilmek, bazen ‘yoruldum’ diyebilmek, bazen de bir omuza yaslanmayı kendine hak görmek… Kadın kendi iç ritmini yeniden duyabildiğinde hem savaşçı hem şefkatli olabilen o doğal dengeye geri dönebiliyor.
Sonuçta kadınların eril enerjisinin yükselmesi zayıflıklarından değil, hayatın onları güçlü durmak zorunda bırakmasından kaynaklanıyor. Ama hiçbir güç, denge olmadan uzun süre varlığını sürdüremez. Bir kadın kendi özüne yeniden döndüğünde hem dayanıklı hem zarif olabilir; hem aklıyla yol alır hem kalbiyle hisseder. Ve en önemlisi, güçlü kalmaya çalışırken kendine yabancılaşmaz.