Sosyal medya, hayatlarımızın en sıradan anlarını bile ‘fenomen’ haline getirebilen bir sahneye dönüştü. Bazen tek bir kelime, tek bir sesleniş, hatta tek bir mimik bile birini milyonların gözü önüne çıkarabiliyor. ‘Amiiinn amiğğğğn’ diyerek tanınan genç kadının kısa sürede elde ettiği popülerlik bunun en güncel örneği. Son olarak, bu ünün ve takipçi desteğinin getirdiği kazançla eşine BMW F30 hediye etmesi gündeme oturdu.
Burada mesele, bir kadının kocasına araba alması değil. Mesele, hiçbir vasıf ya da üretim değeri ortaya koymadan, sadece sosyal medyanın ‘gürültülü boşluğu’ sayesinde elde edilen bir refahın, bu toplumun gerçek üreticileri olan milyonlarca çalışanın gözüne sokulmasıdır.
Emeğin değersizleştiği bir dönem
Bir yanda diploması, yetkinliği, alın teriyle yoğurduğu emeği olmasına rağmen işsiz kalan veya asgari ücrete razı olmak zorunda kalan insanlar… Diğer yanda tek yaptığı ‘amin’ diyerek milyonlarca kişiyi güldürmek ya da şaşırtmak olan kişiler. Bu tablo, emeğin değil gösterinin; bilginin değil şovun değer kazandığı bir toplumsal düzenin resmidir.
Bu sadece bireysel bir başarı ya da ‘kurnazlık’ olarak görülemez. Çünkü toplum, bu kişileri takip ederek, onları zenginleştiren algoritmalara katkı sağlayarak, farkında olmadan kendi alın terini değersizleştiriyor.
Sessiz onay
Her takip, aslında bir oy. Sosyal medya fenomenlerinin artan gelirleri, onları izleyen kitlelerin sessiz onayıyla mümkün oluyor. Bir yandan ‘adaletsizlikten’ şikayet eden kitleler, diğer yandan bu içerikleri izleyip, beğenip, paylaşarak sistemin devamını sağlıyor.
Kendi emeğine değer verilmediğini düşünen bir toplum, ‘boş içeriklere’ değer kattığında çelişkinin en büyüğünü yaratıyor. Sonuç mu? Çalışkan, eğitimli, üreten bireyler değil; kolay yoldan ün ve para kazanan ‘fenomenler’ toplumsal model haline geliyor.
Toplumsal çürümenin açık resmi
Bugün ‘Amin’ diyerek fenomen olan birinin eşine BMW alabilmesi, aslında ülkenin en net fotoğrafıdır. Çalışanın hakkını alamadığı, adaletin yara aldığı, emeğin karşılık bulmadığı bir düzende ‘şov’ yapanın alkışlanması, geleceğimizi ipotek altına alıyor.
Çünkü toplum, kimleri ödüllendirirse yarının gençleri onlara benzemek isteyecek. Eğer ilim, bilim, sanat değil de, ‘boş söz’ ve ‘anlamsız şov’ ödüllendiriliyorsa, geleceğin kuşakları da boşluğa doğru savrulacak.
Kimseye lüks yaşamı yasaklamak değil niyetimiz. Fakat bu örnek, Türkiye’de emeğin nasıl değersizleştirildiğini, alın terinin nasıl görmezden gelindiğini ve toplumsal algının nasıl kaydığını anlatan çarpıcı bir semboldür.
Sorulması gereken asıl soru şu: Biz gerçekten neye değer veriyoruz?