Yaşadığımız çağ, teknolojiyle, bilimle ve iletişimle sınırları ortadan kaldırmış gibi görünüyor. Cep telefonlarımız dünyanın öbür ucunu parmak ucumuza getiriyor, yapay zeka artık günlük hayatımıza yön veriyor. Ancak soruyorum: Biz gerçekten bu çağa ayak uydurabiliyor muyuz?
Ne yazık ki hayır. Çünkü hâlâ zihnimizi örümcek ağı gibi saran köhne düşüncelerle mücadele etmek zorunda kalıyoruz. İnsanların nasıl yaşayacağını, nasıl giyineceğini, neye inanacağını, nasıl düşüneceğini dikte eden zihniyetler, toplumun en büyük engeli olmaya devam ediyor. Çağ değişse de, teknoloji ilerlese de, zihinsel zincirlerimiz kırılmadığı sürece özgürlük sadece bir hayal olarak kalıyor.
Özgürlük, yalnızca sokakta dolaşabilmek, konuşabilmek değildir. Özgürlük, zihnini baskılardan arındırabilmektir. Kendi yolunu seçebilmek, kendi düşünceni korkmadan dile getirebilmektir. Eğer bir birey, toplumun dar kalıplarına uymadığı için yargılanıyor ya da dışlanıyorsa, o toplum gerçekten özgür değildir.
Bugün hâlâ ‘çağa ayak uyduramayan’ zihniyetler yüzünden gençler hayallerini yarıda bırakıyor, kadınlar haklarını ararken baskı görüyor, farklı düşünenler susturulmaya çalışılıyor. Bu, sadece bireylerin değil, bütün bir toplumun geleceğini zincire vurmak demektir. Çünkü özgürlüğün olmadığı yerde gelişme de olmaz.
Artık şu gerçeği kabul etmeliyiz: Geleceği yakalamak için sadece teknolojiyi takip etmek yetmez. Asıl mesele, zihnimizi çağdaş değerlerle beslemek, özgürlüğü sadece bir hak değil, bir yaşam biçimi haline getirmektir. Özgür bireyler olmadan özgür bir toplum inşa edilemez.
Ben kendimi özgür hissetmediğimde, ruhuma prangalar vurulmuş gibi hissediyorum. Biliyorum ki bu hissi yalnız ben yaşamıyorum.