Sümeyye Koşar

'Bir Yudum Suya Muhtaç Olmadan Uyan!'

Sümeyye Koşar

Bir sabah uyanıyorsunuz, yüzünüzü yıkamak için musluğu çeviriyorsunuz... ama su yok. Ne bir damla, ne bir ses. Sadece sessizlik. İşte o an, yıllardır göz ardı ettiğimiz gerçeğin suratımıza tokat gibi çarpacağı gün olacak.

Ve o gün geldiğinde artık çok geç olacak.

Şu an Türkiye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi, Tekirdağ’da da su sıkıntısı kapıya dayandı. Barajlar kuruyor, yeraltı suları tükeniyor, şehirde yaşayan yüz binlerce insan için susuzluk artık uzak bir senaryo değil. Ama biz hâlâ balkonları yıkıyoruz, hortumla arabaları köpürtüyoruz, suyu hunharca harcamaya devam ediyoruz.

Çünkü biz, suyu musluktan akan bir ‘hizmet’ sanıyoruz.

Oysa su, bir hizmet değil; bir yaşam hakkı. Ve o hak, hızla elimizden kayıyor.

Sorun sadece Tekirdağ’da değil. Türkiye’nin dört bir yanında kuraklık kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Kimi yerde su kesintileri başladı, kimi yerde baraj seviyeleri yüzde 5’in altına indi. Yerel yönetimler ‘suyu tasarruflu kullanın’ diyor ama bu uyarılar beton bloklar arasında yankı bulmadan kayboluyor. Çünkü biz, musluktan su akıyorsa sorun yok sanıyoruz. Ama işte asıl tehlike de burada başlıyor: Farkında olmadan tükeniyoruz.

Yıllardır söyleniyor: ‘Su savaşları kapıda.’ Artık bu bir teoriden öte; geleceğin gerçeği. Suyun azaldığı, yağışların dengesizleştiği, toprağın çölleşmeye başladığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ama hâlâ şunu anlayamadık: Susuzluk bir anda gelmez. Sinsi gelir. Yavaş gelir. Ve geldiğinde geriye dönecek yol bırakmaz.

Biz ise hâlâ ‘Ben tek başıma ne değiştirebilirim?’ bahanesinin arkasına sığınıyoruz. Oysa her bireyin davranışı toplamın aynasıdır. Bir kişinin 5 dakikalık tasarrufu, 100 kişide 500 dakikalık kazanç demektir. Ve bazen sadece bir musluğu kısmak, bir geleceği kurtarabilir.

Ama yetmez.

Bu mesele sadece bireysel vicdanla çözülecek kadar küçük değil. Devletin, yerel yönetimlerin, sanayicinin, çiftçinin, tüketicinin ortak hareket etmesi gerekiyor. Suyu en çok tüketen sektörlerin dönüşmesi, tarımda akıllı sulama sistemlerinin zorunlu hale gelmesi, şehirlerde yağmur suyu toplama sistemlerinin kurulması şart. Ayrıca suyun sadece kullanım değil, koruma temelli bir politika ile ele alınması gerekiyor.

Çünkü bu sadece bir çevre sorunu değil, bu bir hayatta kalma sorunu.

Çünkü su yoksa, hiçbir şeyin anlamı yok.

Şimdi kendimize şu soruyu sormanın tam zamanı:

Çocuklarımıza ne bırakacağız? Kurumuş topraklar mı? Boş barajlar mı? Kapağı açılmayan musluklar mı? Yoksa geç de olsa dersimizi almış, suyun kıymetini bilen bir toplum mu?
Unutmayın…

Son damla aktığında gazeteler manşet atamaz, belediyeler tanker gönderemez, sosyal medya duyarlılığı hiçbir işe yaramaz. Çünkü o zaman sadece suskunluk kalır geriye.

Ve biz, o sessizliğin içinde suyu değil, ihmal ettiğimiz vicdanımızı arar dururuz.

Bugün küçücük bir tasarruf, yarının susuzluğunu engelleyebilir. Ama harekete geçmek için musluğun tamamen susmasını bekliyorsanız, o gün geldiğinde söyleyecek sözünüz kalmayacak.

Yazarın Diğer Yazıları