Şenay Sarıaslan

1700 yıl sonra İznik'te ayin: Osmanlı'nın da Atatürk'ün de ''Hayır'' dediği şeye bugün ''evet'' neden dendi?

Şenay Sarıaslan

Osmanlı neden izin vermedi? Atatürk gerçekten reddetti mi? Bugün nasıl oldu da kapılar açıldı? Papa’nın ayini sadece bir dini ritüel mi, yoksa büyük bir siyasi sembol mü? İşte perde arkası…

Dünya döndükçe Türkiye’nin gündemi durmuyor. Bir günde öyle olaylar yaşanıyor ki, insan sabah hangi ülkede uyandığını unutuyor. Papa İznik’te ayin yaptı. Evet, 1700 yıldır bu topraklarda gerçekleşmemiş bir ayin. Kimileri ‘‘Ne güzel, medeniyet buluşuyor’‘ dedi. Kimileri ‘‘Niye izin verildi?’‘ diye sordu. Kimileri tarihe koştu; ‘‘Osmanlı hiç izin vermemişti. Atatürk de reddetmişti. Peki ne değişti?

Ben de oturdum, hem tarihe baktım hem bugünü okudum. Ortaya çok ilginç bir tablo çıkıyor.

Osmanlı niye izin vermedi? Sebep din değil, egemenlikti. Tarihte hiçbir papa, Osmanlı topraklarına resmi bir ziyaret yapamadı. Kimse ‘‘yasak’‘ tabelası asmadı ama kapı hep kapalıydı.
Neden? Çünkü Papa sadece ‘‘din adamı’‘ değil, aynı zamanda devlet başkanı. Osmanlı ise halifeliği elinde tutan, yani Müslümanların evrensel otoritesini temsil eden bir imparatorluk. Aynı toprakta iki ‘‘ekümenik otorite’‘ görünmesi, padişahın gözünde egemenliğin bölünmesi demekti. Bir de malum, 19. yüzyılda Avrupa devletleri ‘‘Katolikleri biz koruruz’‘, ‘‘Ortodoksları biz koruruz’‘ diye Osmanlı’nın iç işlerine sürekli karıştı. Papa ziyareti, o dönemin devlet aklına göre, yabancı müdahaleye davetiye gibi görülüyordu. Özetle, mesele din değildi; mesele devletin gücünü görünmez bir şekilde paylaşmama refleksiydi.

Atatürk gerçekten 1925’te reddetti mi?

Belgesi yok ama zihniyeti belli. Bugün sosyal medyada dolaşan bir anlatı var, ‘‘Atatürk, 1925’te İznik ayinine izin vermemiş.’‘ Bu hikâyeyi doğrulayan resmi bir arşiv belgesi yok. Tarihçiler uzun süredir söylüyor: ‘‘Talep gelmiş değil, belge de yok.’‘ Ama bir şey çok net, Atatürk’ün laiklik ve egemenlik anlayışı, böyle bir talep gelseydi ‘‘Türkiye başka bir ekümenik otoriteyi devlet sahnesinde güçlendirecek sembolik bir adıma izin vermez’‘ diyeceğini hissettiriyor. Nitekim 1967’den itibaren Papa VI. Paul, II. Jean Paul ve Francis’in İznik talepleri defalarca reddedildi. Hükümetler değişti, ideolojiler değişti ama devlet aklı aynı kaldı, ‘‘Lozan’da sadece Türkiye içi dini otorite kabul edilen Fener Patrikhanesi’nin ekümeniklik tartışması büyümesin.’‘

Peki, bugün ne değişti?

1700 yıl sonra tarihî ayine neden izin verildi? Şimdi gelelim en kritik soruya, Osmanlı’nın ‘‘hayır’‘ dediği, erken Cumhuriyet’in mesafeli durduğu, son 60 yılda üç farklı papa döneminde reddedilen şeye nasıl oldu da bugün ‘‘tamam’‘ dendi? Ben üç temel neden görüyorum;

1) Türkiye’nin yeni dış politika dili: ‘‘Yumuşak güç gösterisi’‘

Ankara artık ‘‘sert egemenlik refleksi’‘ yerine, ‘‘diyalogla vitrin açma, uluslararası görünürlük’‘ yaklaşımına daha sıcak.

2) AB–Vatikan hattında tansiyon sıfır

Kıbrıs, Ermeni meselesi, terör söylemi… Önceki dönemlerde hep yüksek gerginlik vardı.
Bugün diplomatik hava daha yumuşak.

3) İç politikada ‘‘medeniyetler arası diyalog’‘ mesajı

İktidar bu ziyareti, ‘‘Türkiye güvenli, istikrarlı, diyalog kurabilen ülke’‘ vitrini olarak kullanmayı tercih etti. Yani mesele sadece din değil; jeopolitik bir jest, yumuşak bir diplomasi hamlesi. Tüm bunları okuyunca… ‘‘Ayin’‘ sadece ayin olarak kalmıyor gözünüzde…

Bir tarih kırılması…

Bu ziyaret, Türkiye’nin; Osmanlı egemenlik refleksinden, Atatürk döneminin ‘‘dini siyasete karıştırmayan katı laikliğinden’‘, 1960 sonrası güvenlikçi devlet aklından farklı bir yola geçtiğini gösteriyor. Yeni tablo şu; Türkiye 1700 yıldır gerçekleşmeyen bir ritüele izin vererek, siyasal anlamda yepyeni bir pozisyona yerleşti.

Bu hamle kimin hoşuna gider, kimin tepkisini çeker ayrı mesele ama tarih açısından büyük bir kırılma olduğu tartışmasız. 

Son söz;

Bu ülkede hiçbir şey sadece görünen değil.
Papa’nın ayini sadece dua değil.
Atatürk’ün tavrı sadece laiklik değil.
Osmanlı’nın reddi sadece ‘‘istemiyoruz’‘ değil.
Bugünün izni de sadece ‘‘olur buyurun’‘ değil.
Her şeyin arkasında devasa bir egemenlik, diplomasi ve simgesel güç mücadelesi var.
Bu yüzden İznik’te dün olan şey, sadece bir ayinden çok daha fazlasıydı.
Ve biz yine tarihin tam göbeğindeydik.
 

Yazarın Diğer Yazıları