Kübra Yıldırım

Köklerden Göklere: Türk Mitolojisinin Derin İzleri

Kübra Yıldırım

Bazı hikayeler vardır ki, kitaplarda tam olarak yazılmaz ve dilden dile eksiksiz aktarılmaz. Onlar, rüzgarın uğultusunda, dağların derinliklerinde ve bir çocuğun gece gökyüzüne bakarken hissettiği o tarifsiz duyguda yaşar. İşte Türk mitolojisi de bu sessizliğin sesidir; modern dünyanın gürültüsünde neredeyse unutulmuş bir miras. Ama hala canlı, hala derin, hala  bizimle.

Türk mitolojisi, göçebe bir halkın yıldızlarla kurduğu derin bir dostluktan doğmuştur. Gökyüzü, sadece bir çadırın üstü değil; Tanrı’nın evi, yol gösterenin yolu ve düşlerin başladığı yerdir. Türkler için bilinmeyen, korkutucu değil, öğreticidir. Gökyüzü, Tanrı’ya daha yakın olmanın başka bir yoludur. 

Ve bugün çok az kişi bilir ki, eski Türkler gökyüzünün 17 katmandan oluştuğuna inanırlardı. Her katman, bir ruh halini temsil ederdi: Sevinç, acı, umut, öfke... Hepsi, gökte bir katmana denk düşerdi. Bir Türk Şamanı göğe yükseldiğinde, yalnızca fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da bir yolculuğa çıkardı. 

Yine pek az bilinen bir başka inanış ise Hayat Ağacı'dır. Kökleri yeraltına, gövdesi dünyaya, dalları ise gökyüzüne uzanır. Her dal, farklı bir halkı temsil ederdi. Bu inanç, Türklerin diğer halklarla kardeşlik kurma arzusunu, savaşçı kimliklerinin ötesinde, barışçı bir anlayışla şekillendirdiğini gösterir. 

Ve kurt... Türk mitolojisinin en güçlü simgelerinden biridir. Kurt, yalnızca bir hayvan değil; bir halkın kaderidir. Dişi kurt, Türk boylarının yeniden ayağa kalkmasını sağlar. Bir halkın, bir kadına, bir hayvana ve doğaya aynı anda minnet duyması, sadece mitolojik bir öğe değil, aynı zamanda bir medeniyet göstergesidir. 

Türk mitolojisinde kadın, yalnızca doğuran değil; ilham veren, koruyan ve yöneten bir figürdür. Umay Ana, sadece çocukları değil, tüm yaşamı temsil eder. Bazı rivayetlere göre, doğum anında gökyüzünden beyaz bir kuş iner ve annenin başucunda bekler. İşte o kuş, Umay’dır. Hala bazı Orta Asya köylerinde, doğumdan sonra kadınlar tavanı işaret ederek "Umay uçtu mu?" diye sorar. 

Tüm bu anlatılar, bize şunu hatırlatır: Türk mitolojisi sadece geçmişi değil, kaybolan anlamları da taşır. Doğayla barışı, kadınla uyumu, gökle dostluğu ve en çok da kök duygusunu. Türkler için kök, yalnızca ağaçta değil; soydadır, dilde ve efsanede de kök vardır. Bugün belki Tengri'ye inanmıyoruz; belki Erlik Han’ı sadece bir isim olarak biliyoruz. Ama yıldızlara bakarken içimizde bir şey kıpırdıyorsa, bu mitolojinin hala bizde yaşadığını gösterir. Eğer gözümüzle değil de, gönlümüzle gördüğümüz bir gökyüzü varsa.Türk mitolojisi ölmedi, yalnızca sessizliğe çekildi. 

Ve bazen, sessizlik, en yüksek sestir.

Yazarın Diğer Yazıları