Kalabalığın ortasında ayakta durmak, sadece fiziksel bir denge meselesi değildir. Bazen varlığını içeriden tutmayı öğrenmek gerekir.
Toplu taşımayı sık kullanan biri değilim. Şehirde bir yerden bir yere gitmenin başka yollarını tercih ederim. Kendi ritmimi, kendi alanımı korumayı severim. Ama geçenlerde, alışılmışın dışına çıkan bir gün yaşadım. Yolumun uzaması, zamanın daralması ve bir tür mecburiyet, beni tramvayda ayakta, kalabalığın tam ortasında bıraktı.
Elimde çantam, önümde yabancı yüzler, etrafımda insanların durmadan birbirine çarptığı o sıkışık alanda, kendimi hem orada hem hiçbir yerde gibi hissettim. Kimseyle göz göze gelmedim, kimse beni fark etmedi. Sanki varlığımla yokluğum arasında fark eden tek kişi bendim. O an zihnimde yankılanan tek cümle şuydu:
'Kimse tutmazsa beni, ben nasıl tutacağım kendimi?'
Kalabalıkta ayakta durmak, basit gibi görünür ama değildir. Özellikle tutunacak bir yerin yoksa. İnsan kendini o anda fark eder. Ne kadar dirençli olduğunu değil, ne kadar yalnız olduğunu hisseder önce. Sonra yavaş yavaş anlar ayakta kalmak, başkalarına yaslanmakla ilgili değilmiş. Denge, sadece dışarıdan değil, içeriden bir yerden geliyormuş.
O gün şunu fark ettim: Kendini taşımak, sadece görünürde güçlü olmak, sorunları tek başına çözmek ya da sessizce ilerlemek değil. Bazen içindeki ağırlığı tanımak, kabul etmek ve yine de yoluna devam etmektir. Kimseyle paylaşamadığın yorgunlukları, kelimelere dökemediğin duyguları taşıyarak yürümektir. Kendini düşürmeden, dağıtmadan, usulca var olmaya devam etmektir.
İnsan kendini nasıl tutar, gerçekten? Kimsenin görmediği bir mücadeleyle. İçinden geçenleri susturmayarak ama onlara da teslim olmayarak. Zamanla öğreniyorsun; bazı dengeler başkaları tarafından sağlanmaz. Bazen ne kadar kalabalığın içinde olursan ol, yalnızca kendinle ayakta kalırsın.
O gün tramvayda düşmedim, ama sarsıldım. Belki kimse fark etmedi ama ben fark ettim: Ayakta kalmak sadece fiziksel bir eylem değil. Varlığını, değerini ve dengeyi içeriden tutmak gerekiyormuş. Ve bunu fark ettiğin anda, artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Çünkü o andan sonra, kimse seni tutmasa bile, sen kendini bırakmamayı öğrenmiş oluyorsun.
Bazı farkedişler vardır, bir kez olur; ama seni bir ömür taşır.