Kübra Yıldırım

Göklerden Kökler'e III – Mitoloji Yaşıyor, Farkında mısınız?

Kübra Yıldırım

Geçtiğimiz hafta Türk mitolojisinin gökyüzü ve Tanrılarla şekillenen dünyasına adım atmıştık. Bu hafta ise, o kadim ögelerin yaşamımıza nasıl izler bıraktığını keşfe çıkıyoruz. Köklerden Göklere serimizin final bölümünde, sizi geçmişin derinliklerinden tam da şu an, içinde yaşadığınız dünyaya davet ediyorum. Bu yolculuk, her gün gözlerimizin önünden geçen semboller, kelimeler ve davranışlarla, mitolojinin hala yaşamımızda nasıl izler bıraktığını fark etmenizi sağlayacak. Türk mitolojisi, destanlardan ibaret bir geçmiş değil o, bizimle. Nefes alıyor. Bir ninni, bir dua, bir motif, bir söz... Şimdi, bu izleri birlikte takip edelim.
Başın göğe ersin. Bir temenni gibi duyulur, değil mi? Ama bu, aslında eski Türklerin gökle kurduğu kutsal bağın bir yansımasıdır. Atalarımız göğe bakarken yalnızca bulutları değil, Gök Tengri’yi  ilahi düzenin kendisini görürlerdi. Bugün, zor anlarda göğe bakmak, iç huzur aramak, “Allah yukarıda” demek hepsi o kadim inançtan kalan yankılardır. Gök, hala huzurun, dengeyi bulmanın simgesidir.

Nazar boncuğu. Bugün sadece süs mü, yoksa bir koruma aracımı? Kapılarda, arabalarda, takılarda her yerde karşımıza çıkar. Fakat bu sembolün kökeni çok daha derin. Türk mitolojisinde, Alkarısı ve Kara Nazar gibi kötü ruhlara karşı mavi taşlar, ışık ve yansıma veren nesneler kullanılırdı. Nazar boncuğu da bu inancın günümüze kadar gelen torunu. Her evde olması tesadüf mü dersiniz? Belki de farkında olmadan, atalarımızın koruma gücünü biriktiriyoruz.

Ülgen, Erlik ve modern dualar. İyi ruh Ülgen ve yeraltının efendisi Erlik, yüzyıllar boyunca Türklerin ruhsal yönelimlerini şekillendirdi. Bugün de biri iyiliğe vesile olurken, diğeri hala "şeytan" olarak zihinlerde varlığını sürdürüyor. Hala bazı dualarda "şeytanın şerrinden" korunmak istemiyor muyuz? Aslında farkında olmadan, eski bir mitolojik dengeyi sürdürüyoruz.

Geyikli Halı. Eskiden köy evlerinin duvarlarını süsleyen, neredeyse her evde karşımıza çıkan o halıyı hatırlayanlar var mı? Bugün, belki de pek kullanılmıyor, ancak hafızalarımızda iz bırakıyor. Geyik, Türk mitolojisinde doğa ile özdeşleşmiş kutsal bir varlık olarak kabul edilirdi. Şamanların ruhuyla bağlantı kuran geyik figürü, evlere sadece bir dekor değil, manevi bir koruma sağlardı. O halılardaki geyik figürleri, geçmişin inançlarını, ruhsal denetimlerini simgeliyor. Bugün, belki evlerimizde bulamasak da, o figür hala hatırlarda; geçmişin kutsal sembollerini taşımaya devam ediyor.

Türk kahvesi falı ve Kadın Kamlar. Kadınlar arasında kahve falı bakmak neredeyse bir gelenek. Peki, bu gelenek nereden geliyor? Eski Türklerde, "kam" adı verilen şaman kadınlar ateşe bakarak, taşlardan ve şekillerden geleceği okurdu. Bugün fincandaki telve desenleri, o eski taşların yerini almış olabilir mi? Her bir desen, atalarımızın baktığı taşlardan, şekillerden bir iz taşıyor olabilir.

Bazen, evimizdeki bir halının deseninde, bazen düğünlerde yapılan eski ritüellerde, bazen de hiç farkında olmadan seçtiğimiz bir isimde. Mitoloji, geçmişin öykülerini değil, bugünün izlerini de taşıyor. O artık geçmişin değil, günümüzün de sesi. Ama biz duymayı unuttuğumuz için sessizleşiyor.

Mitoloji, yalnızca bir halkın geçmişini yansıtmaz; aynı zamanda onun hafızasını, vicdanını ve hayal gücünü taşır.Türk mitolojisi, atalarımızın dünyayı nasıl algıladığını, neye saygı duyduğunu, neyle savaşıp neyi kutsadığını anlatır. O yüzden ona uzak kalmak, sadece bir bilgi eksikliği değil; bir kök kaybıdır.

Ve insan kökünü kaybettiğinde, göğe uzanacak dalı da kalmaz.

Yazarın Diğer Yazıları