1-TAŞ DÖVÜŞÜ OYUNU
Çocukluğumda şehrin kimseler olmayan kısımlarında Örneğin: Seyyidi Burhaneddin Mezarlığından sonraki boşluk arazide oynadığım bir erkek oyunu olan taş dövüşü oyunundan bahsedeceğim biraz..Evet, hiç duymayıp da ilk defa bu yazımı okuyanlar için taş devrindenmi kalmış denilebilir.
Ancak kendine özgü kuralları olan ve ismi her ne kadar taş dövüşü olsa da özünde bir kavga olmayıp, aslında ciddi ciddi bir oyundur. İki mahalle arası sapan ve taşın silah olarak kullandığı iyi nişan almaya dayalı tam bir fetih bir müsabakasıdır. Çocuk, genç, ihtiyar çeşitli yaşta insanlar katılırdı oyuna.
Her mahalle bir takımdır. Maksat belli bir yerin takımlardan birisi tarafından işgal edilmesi üzerine kurgulanmıştır. Oyunun tamamlanması saatler alabilir. Her hafta bir mahalle ile diğer mahalle arasında oynanan bu oyun diyelim bu hafta Gülük Mahallesi ile Hunat Mahallesi arasında, ertesi hafta Aydınlıkevler Mahallesi ile Emirağa Mahallesi arasında oynanırdı. “Maşatları bastık, kırmızı yastık” diye hücum narası atardık..
Yahu bu nasıl bir oyun diyenleri de işitir gibiyim. Sahiden de haksız da değiller malum bu sözüm ona oyun sırasında kafası gözü yarılan yaralanan pek çok mahalleli olurdu. Kafası gözü yarılanlara ekmek çiğnenir ve bir bezle yaralı olan kanayan yerlere bağlanırdı.
Takımlar 40-50 kişiden meydana gelir, Taş oyununda oyuncular yaz mevsiminde dahi olunsa pardesü giyer, pardesüyü kendine kalkan ve siper olarak kullanır, oyuncular sapanlarla taş atarlar birbirlerine, takımda başarılı olanların sapanlarında ipekten ip olurdu.
Böylece bu taşı atarken şak şak diye patlıyor gibi ses çıkardı. Oyunda hele birde yıldız oyuncular oyun daha kıyasıya bir mücadeleyle geçerdi. Mesela hatırımda kalan “kabak şak şak” diye bu dövüşün ustası meşhur bir oyuncu vardı. Çok enteresandır bu kadar hengamenin içinde her ne olursa olsun oyun sonrası küslük ve kavga yaşanmaz, tıpkı halı saha maçı gibi kaybeden takım kazanan takıma baklava ısmarlardı. Pek tabi 1950 yılında oyun yasaklanmak suretiyle tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır.
2-AŞIK OYUNU
Aşık; koyun, keçi, deve ve at gibi hayvanların arka bacaklarında bulunan dört yüzlü kemiğe denir. Kurban bayramında koyunun aşık kemiği alınıp, ağır olsun diye içine kurşun dökülür, misket oyununda çizginin dışına taşırma mantığıyla oynanan bir oyundur.
Oyunda oyuncular çember şeklinde yere bağdaş kurar oturur, önce herkes sırayla aşığı yere atar, dikdörtgene benzeyen aşığın bir tarafı ay şeklinde olan ve bey denen üst yüzeyini atan oyuncu ebe olur. Ebe eline bir değnek alır ve kümeden ayrılır. Diğer çocuklar aşık atmaya devam eder.
Çık denen ve aşıkta bey’in karşı yüzünü konduran oyuncu ebenin eline bir defa sopayla vurur. Aç denen ve aşığın oyuk olan yan yüzeyini konduran oyuncu avucunu açar ve ebe eline 3 defa sopayla vurur. Tok denen ve aşığın kabarık olan yan yüzünü konduran oyuncu ceza yemekten kurtulur.
3- DAHA MİNİ DİĞER OYUNLAR
Yukarıda saydığım ve zamanın en meşhur bu iki oyunu dışında, bu çok daha fazla oyunculu oyunlar dışında, daha bireysel olan; misket, tel araba, tornet, sapan, topaç, beştaş, met (çelik-çomak), uçurtma, uzuneşek ve birdirbir gibi erkek çocuklar tarafından oynanan çok güzel oyun vardı.