Hayatta herkesin bir sınırı var. Kimi bu sınırları korumayı bir güvenlik olarak görür, kimi ise zincir gibi hissedip kırmak ister. İnsan doğası gereği merak eden, sorgulayan, bazen de kendine meydan okuyan bir varlık.
Fakat nerede durmamız gerektiğini bilmemiz lazım… Aslında burada denge kurmak önemli.
Sınırlarını bilmek çoğu zaman “geri durmak” ya da “cesaretsiz olmak” gibi algılanıyor. Ama bu farkındalıktır.
Çünkü sınır bilmek korkudan değil, bilgidendir…
Korkaklık, adım atmaktan kaçınmaktır sınır bilmekse o adımı nereye, ne zaman ve nasıl atacağını bilmektir.
Tipi nedeniyle yönünü kaybeden genç dağcıları düşünün mesela… insan neden dağın zirvesine tırmanmak ister? Belki de orada doğayla değil kendiyle yarışıyordur?
Ama doğa her zaman insana hatırlatır. Sen güçlü olabilirsin ama sınırsız değilsin, der. Bu dağ sadece bir örnek çünkü sınırları aşmak günlük hayatımızın her alanında bulunuyor.
Sürekli bir daha fazlası baskısı var üzerimizde. Daha çok çalış, daha çok kazan, daha çok paylaş, daha çok bil.
Sınırlar zorladıkça güçlü olduğunu sanıyor insan ama aslında yavaş yavaş tükeniyor. Ve insan, gerçekten olgunlaştığında anlar bunu…