Son yıllarda ekonomik göstergelerin dalgalı seyriyle birlikte, Türkiye genelinde konkordato ve iflas haberleri adeta sıradanlaştı. Bir zamanlar büyük başarı hikâyeleriyle öne çıkan köklü firmaların, bugün ayakta kalabilmek için mahkemeye başvurması artık şaşırtıcı değil.
Konkordato, iş dünyası feryadıdır. Şirketlerin borçlarını ödeyemediklerini, vadesi gelen yükümlülükleri yerine getirmekte zorlandıklarını gösterir. Bu da yalnızca şirketin değil, onunla çalışan tedarikçilerin, çalışanların ve hatta tüketicilerin dahi zincirleme şekilde etkilendiği bir süreci başlatır.
Son aylarda farklı sektörlerden gelen konkordato ilanları dikkat çekici. İnşaattan kozmetiğe, gıdadan tekstile kadar pek çok alanda faaliyet gösteren firmalar ya faaliyetlerini durduruyor ya da yeniden yapılanmak için süre talep ediyor. Özellikle döviz kurundaki oynaklık, yüksek faiz oranları ve azalan tüketici güveni bu firmaları çıkmaza sürüklüyor. Her ne kadar bazıları yeniden ayağa kalkma umuduyla konkordato sürecine girse de çoğu zaman bu bir başlangıcın değil, sona yaklaşmanın işaretidir.
Konkordato ve iflas haberleri artık yalnızca iş dünyasının gündeminde değil. Bu haberler, aynı zamanda toplumun ekonomik nabzını da tutuyor. Çünkü ardı ardına gelen bu tür haberler, ülke ekonomisinde yapısal sorunların birikmeye başladığını ve çözüm arayışlarının ertelenemez hâle geldiğini bize gösteriyor.
Konkordato haberlerinin yaygınlaşması, sadece iş dünyasını değil, toplumsal psikolojiyi de etkiliyor. Ekonomik kırılganlık, bireysel yaşam tercihlerine kadar yansıyor. Tüketici daha temkinli, yatırımcı daha çekimser, üretici ise daha kırılgan hâle geliyor. Bu da piyasalarda daralmayı hızlandırıyor.
Türkiye'nin üretim gücü, girişimci ruhu ve dinamik iç pazarı hâlâ büyük bir potansiyel taşıyor. Ancak bu potansiyelin harekete geçebilmesi için güven ortamının yeniden inşa edilmesi şart!