Ecem Yaman

İnsanca yaşamak lüks değil haktır!

Ecem Yaman

Son dönemde ortalama her yerde tasarruf kelimesini sıkça duyar hale geldik. Tabikide insanlar ve devletler, harcamalarını belli planlamalar doğrultusunda yapmalıdır. Gelir ve gider arasındaki denge ekonomik istikrar açısından önemlidir. Ancak bu çoğu zaman olması gerekenle yetinmek zorunda bırakılmanın üzerini örten bir perdeye dönüştü ve ben bu yazımda “tasarruf” adı altında normal yaşam standartlarının “lüks” gibi sunulmasına itiraz etmek istiyorum.

Bir insanın günde üç öğün yemek yemesi, temel bir ihtiyaçtır. Sabah kahvaltısını yapmadan işe gitmek, öğle yemeğini atlamak ya da akşam evde sadece çorba içerek günü tamamlamak bir tercih değil zorunluluk hâline gelmişse bu durum “tasarruf” olarak tanımlanamaz. Bu bir ekonomik zorlanmadır hatta kimi zaman açık bir yoksunluk hâlidir.
Yılda bir defa tatil yapmak ise kimileri için artık hayal bile değildir. Oysa birinin yılda birkaç gün dahi olsa çalıştığı şehirden uzaklaşıp dinlenmeye çekilmesi zihinsel olarak yenilenmesi en temel ihtiyaçlardan biridir. Kişinin bedenini ve ruhunu toparlayabilmesi için gereklidir. Dinlenmeyen insan verimli de olamaz. Yılda bir kez tatile çıkmak, plajlarda lüks otellerde kalmak anlamına gelmez. Bazen sadece başka bir şehirde birkaç gün nefes alabilmek bile yeterlidir. Bu da bir lüks değil insanca yaşamanın bir parçasıdır.

Ev ortamı da bir insanın yaşam kalitesinin önemli bir yansımasıdır. Yazın sıcaktan kavrulmak, kışın soğuktan titremek “zorunlu tasarruf” olamaz. Klima açmak, kombiyi yakmak, bir elektrikli soba çalıştırmak artık “lüks harcama” başlığı altına sokuluyorsa burada ciddi bir algı sorunu vardır. Ayrıca insanın sosyal varlık olduğunu unutmamak gerekir. Ayda bir defa arkadaşlarıyla bir çay ya da kahve içmesi, sohbet etmesi, dertleşmesi ruh sağlığını doğrudan etkiler. 

Giysi konusu da başka bir örnektir. Mevsimine göre üzerimize uygun bir kıyafet almak, temiz giyinmek, dışarı çıktığımızda kendimizi iyi hissetmek temel bir ihtiyaçtır.

Bugün toplumda giderek yaygınlaşan yetinme kültürü, çoğu zaman zorla alıştırılma sürecinin bir sonucudur. İnsanlar hak ettikleri standartlara ulaşamadıklarında suçluluk hissetmemeli. Çünkü insan gibi yaşamak insanca koşullarda barınmak beslenmek, dinlenmek, sosyalleşmek birer ayrıcalık değil doğuştan gelen haklardır.

Devletin kurumların toplumu yöneten her bir yapının öncelikli görevi insanların temel ihtiyaçlarını güvence altına almaktır. Bu yalnızca anayasal bir yükümlülük değil. Ekonomik kriz koşullarında vatandaşa "az tüketin" "lüks harcamalardan kaçının" demek kolaydır. Oysa sorun insanların çok harcamasında değil alım gücünün günden güne erimesinde temel ihtiyaçların bile ulaşılamaz hâle gelmesindedir.

Bu yüzden tasarruf ile sefalet arasındaki çizgiyi net bir biçimde ayırmak gerekir. Temel ihtiyaçlar kısıtlandığında buna “tasarruf” değil, “mecburiyet” denir. Bizler hiçbir vatandaşın temel haklardan yoksun bırakılmadığı üç öğün yemeğin bir haftalık tatilin sıcak bir evin ve sade bir sohbetin lüks sayılmadığı bir yaşamı savunmalıyız.

Yazarın Diğer Yazıları