Ecem Yaman

Boncuk, dua ve ufak tuhaflıklar

Ecem Yaman

İnsan, tarih boyunca bilinmeyene karşı hep bir güvence aramış. Bu güvence bazen akılcı açıklamalarla, bazen ise ritüellerle şekillenmiş. Nazar mesela… Kimimiz çocukken kolumuza taktığımız mavi boncuğu hatırlarız kimimiz ise arkadaşının sürekli “Nazara geldik!” uyarısı karşısında gülümseyerek kafasını sallamıştır. Ama bu minik ritüellerin ardında yatan şey insanların kendi dünyalarında kurduğu güvenliktir.

Nazarın varlığı ya da yokluğu bilimsel olarak tartışılır ama kültürümüzde yeri var. Türkiye’nin hemen her bölgesinde, farklı biçimlerde de olsa bu inanç yaşar. evlerin giriş kapısında asılı nazarlıklar, dükkânlarda köşeye iliştirilmiş mavi boncuklar, sofralarda özel dualar… Her biri, sahibine hem bir güven duygusu verir hem de küçük bir ritüel ile hayatın belirsizliğini yönetir.
Peki, nazardan korunmak için neler yapılır? Basit ama renkli örnekler saymak gerekirse yeni alınan bir eşyanın üzerine “besmele” çekmek, dikkat çekici objeler kullanmak… Bu ritüeller bazen öylesine ciddiye alınır ki göz değmesin diye yeni bir elbiseyi giymek bile ertelenir. Ve işin en eğlenceli yanı, kimileri bu ritüelleri bilinçsizce tekrarlarken kimileri tam anlamıyla inançla yapar. Ortaya karışık bir kültür mozaiği çıkar.

Nazar inancını aslında hafif bir mizah malzemesidir de diyebiliriz. Düğünlerde, bebek ziyaretlerinde veya kahve sohbetlerinde herkes bir şekilde “aman nazar değmesin” der. Çocuklar boncuğu koluna takar, büyükler dua eder. Bu ritüeller, aslında insanın belirsizlik karşısındaki çaresizliğini bir nebze olsun hafifleten küçük terapi seansları gibidir.
Bu inanç aynı zamanda kültürel bir bağdır. Kuşaktan kuşağa aktarılan boncuk, dua ve söylenen sözler toplumun hafızasını da oluşturur. 

Nazar hafif mizahla, renkli ritüellerle, kültürel hafızayla ve minik tuhaflıklarla hayatımıza renk katan bir öğedir. Boncuk takmak, dua etmek, “Nazara geldik!” demek… Hepsi küçük ama değerli bir gelenektir.

Yazarın Diğer Yazıları