Hayat çok yorucu ve gürültülü artık. Sabah erken saatler de çalan alarmlar, sorumluklar, içsel hesaplaşmalar… Herkes bir yere koşuyor da varamıyor gibi hissettiriyor. Her şey çok fazla telaşlı, fazla kısa ve fazla yorucu…
Ama bir Pazar sabahı var… Yavaş, sakin, aceleden uzak… Uzun kahvaltılar, derin sohbetler, çay kahve saatleri ile dolu. Hele bir de Kayseri’de yaşıyor ve bağ eviniz var ise o bahçenin mahsulleri ile serin havada saatlerce yapılan Pazar kahvaltıları… Güneş böyle sabahlar da eğer rutin hayatta devam ediyorsanız başka güzel vurur. Uyanmak bile zariftir Pazar günleri… Kimse zorlamaz, alarmlar çalmaz, yüzüne vuran sabah güneşi dokunur yüzüne. İşte bu yüzden Pazar sabahı gibi naif insanlar lazım bu hayata…
Pazar sabahı gibi insanlar bana göre; sadece ne yaptığını değil, nasıl hissettiğini de soran, göz kontağını kaçırmayan, lafını sakince söyleyen, varlığıyla huzur veren, birlikte susarken bile sıkmayan, çay soğusa da muhabbeti soğumayan, sana seni hatırlatan insanlar… Kendimizi eksik hissettiğimizde tamamlamaya değil, olduğu gibi kabul etmeye gelen insanlar olmalı.
Hayatın her günü pazartesi gibi geçmesin diye, belki de önce kendimiz, başkalarının hayatına Pazar sabahı gibi olmayı öğrenmeliyiz. Ve bana kalırsa ilk olarak kendi hayatımıza Pazar sabahı gibi naif davranmalıyız. Pazartesinin öfkesini tüm haftaya yaymak yerine Pazarın naifliğini taşımayı öğrenmeliyiz.
Unutmayalım, belki de en büyük iyilik, önce kendimize sonra da birinin kalbine haftanın en sakin günü gibi dokunmaktır…