Bazı kitaplar vardır inceciktir ama insana ömrünün ağırlığını hissettirir. Yu Hua’nın Yaşamak kitabı da benim için böyle bir kitap oldu. Sayfası az, ama etkisi uzun… Hatta hala ara ara aklıma gelir özellikle de kendimi hayatın içinde savrulmuş hisssettiğim zamanlarda.
Kitabı elime aldığımda ilk dikkatimi çeken şey adı yaşamak ama içinde o kadar çok ölüm var ki. Her kayıp, her yıkım bir sonraki sayfaya sızıyor. Buna rağmen sayfaları çevirmeden duramadım. Çünkü tuhaf bir dürüstlüğü vardı. Hayat gibi acımasız ve gerçek. Kitap Çin’de yayımlanır yayımlanmaz hemen yasaklanmış bu da ayrı bir ironi. Hayatın içinden süzülen bu kadar sade, bu kadar insani bir hikayenin rahatsız etmesi, aslında ne kadar doğru bir şey anlattığını gösteriyor bana göre. Yasaklanması bence kitabı daha kıymetli yapıyor çünkü yasaklanan bir şey genelde gerçeğe çok yakın demektir.
Fugui’nin hikayesini okurken birçok yerde durup düşündüm. Bir insan bu kadar acıyı nasıl taşır dedim kendi kendime. Oysa taşıyor. Taşıyor ama sessizce, kimseye açıklama yapmadan, hayatın onu sürüklediği yere doğru yavaş yavaş yürüyerek… Belki de en etkileyen kısmı buydu. Çünkü çoğumuzun yaptığı tam da bu değil mi? Her şeye rağmen bir şekilde devam etmek.
Ben kitabı severek okudum, hatta bitirdikten sonra kısa bir süre kendimi tuhaf bir durgunluk içinde buldum. Hayatın temposu içinde kaçırdığımız duygular sanki kitap boyunca önüme serilmiş gibiydi. Belki de bu yüzden Yaşamak bana uzun bir iç çekiş gibi geldi.
Yu Hua, ölümün gölgesinde yaşamı anlatmış. Ben kitaptan şu çıkarımı yaptım: Asıl yaşamak, başımıza gelenleri yenmek değil de onlarla yaşamayı öğrenmek. Sayfası az olablir, ama etkisi kalpte uzun süre yer eden nadir kitaplardan biri. Kitabı çok dram bulup bitiremeyenler de olmuş ama ben öyle düşünmüyorum. Bence herkesin hayatında bir kez karşılaşması gereken bir eser.