Temmuz ayının ortalarındayız. Termometreler 40 dereceyi gösteriyor, asfaltlar eriyor, güneş yakıyor. Serin ofislerde çalışanlarımız için klima bir kurtarıcı olabilir ama sahada ter dökenler için yaz, adeta zorlu bir sınav.
Sahada çalışan binlerce emekçi, güneşin altında görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. Dağıtım personelleri, altyapı ekipleri, belediye çalışanları, şantiye işçileri… Saymakla bitmez. Bu çalışanların birçoğu standart kıyafet zorunluluğuna tabi. Kalın kumaşlar, yaka düğmeleri, ağır ayakkabılar… Oysa bu kıyafetler yaz aylarında bedenleri olduğu kadar moralleri de zorluyor. Buna bir de yeterli serinletici desteğin olmaması eklenince tablo daha da çetinleşiyor. Sıcakta çalışmanın tek başına ne kadar yorucu olduğu ortadayken, buna karşı alınan önlemler hala yetersiz. Oysa yapılması gerekenler çok da karmaşık değil: Yemek kartlarına ek olarak yaz aylarında içecek desteği sağlanabilir. Serin su, maden suyu, ayran ya da enerji içecekleri gibi basit ama etkili çözümlerle çalışanların sağlığı korunabilir.
Birçok firma artık “çalışan memnuniyeti” kavramını slogan olmaktan çıkarıp uygulamaya döküyor. Ancak bu uygulamaların sadece merkez ofislerde değil, sahadaki ekiplerde de hayata geçmesi şart. Zira kurumun omurgasını taşıyanlar sadece yönetim katı değil, her sabah güne sahada başlayan emekçiler. Benim abim de bu emekçilerden biri. Her sabah erkenden kalkıp sahaya gidiyor. Güneşin alnında, terle karışan emeğiyle bir şeyleri yoluna koymaya çalışıyor. Sıcaklardan yakındığında ona hak veriyorum. Çünkü o sadece bir çalışan değil, bu ülkenin gerçek yükünü taşıyanlardan biri.
İşverenler, belediyeler, kurumlar… Yaz sıcakları arttıkça alın teriyle çalışanları unutmamalıdır. Bir içecek desteği, bir kıyafet esnekliği bile büyük fark yaratabilir. Emeğe değer vermek, sadece ücretle değil, insanca çalışma koşullarıyla da mümkündür. Sahadaki her bir damla ter, bu ülkenin ilerleyişine atılan bir adımdır.