Ayşegül Şerife Akçakaya

Saramago Bize Ayna Tuttu, Biz Gözümüzü Kaçırdık

Ayşegül Şerife Akçakaya

Bazen bir kitap elinize geçer ve onu okumazsınız… O kitap sizi okur. Jose Saramago’nun kitapları da bana hep öyle hissettiriyor. Körlük romanı da bunlardan bir tanesi.

Saramago, körlüğü bir hastalık gibi anlatıyor romanında. Aniden başlıyor. İnsanlar birer birer bembeyaz bir körlükle görme yetilerini kaybediyor. Ama roman ilerledikçe anlıyoruz ki asıl körlük, gözlerde değil, içimizde, vicdanlarımızda, duyarsızlığımızda gizli. Görmemek değil mesele görmek istememek. En çok bu vurdu beni. Bir toplum, gözlerini kaybettiğinde değil, birbirine sırtını döndüğünde çöküyor. İlk refleksimiz yardımlaşmak değil kapımızı kilitlemek oluyor. Paylaşmak değil, korumak.

Kitapta karakterlerin hiçbirine isim verilmemiş. Çünkü bu bir kurgu değil aslında onlar bizi temsil ediyor. Gözümüzü kaçırdığımız evsiz, sustuğumuz şiddet, alıştığımız adaletsizlik… Hepsi o kampta, o karantinada yeniden karşımıza çıkıyor. Bir karakter var kitapta, kör olmayan tek kişi. Doktorun karısı. Her şeyi görüyor ama kimseye anlatamıyor. Görmek, onun için bir ayrıcalık değil, bir yük haline geliyor. Çünkü bazen görmek dayanılmaz bir şeydir. Hele ki gören tek kişiyseniz.

Saramago bize roman boyunca tek bir şey söylüyor aslında insan kör olabilir. Toplum da. Ama asıl tehlike, bunu fark etmemektir. Bugün etrafımıza baktığımızda, kitapta anlatılan “körlük” hala bizimle. Fark etmiyoruz. Alışıyoruz. Ve susuyoruz. O yüzden Körlük, sadece bir roman değil. Bir uyarı, bir çağrı, belki de geç kalınmış bir çan sesi. Ve sorulması gereken tek soru şu: Biz gerçekten görüyor muyuz?

Yazarın Diğer Yazıları