Eskiden arkadaşlık dediğimizde, aynı mahallede büyüdüğümüz, okul sıralarını paylaştığımız, düğün derneklerde yan yana oturduğumuz insanlar gelirdi aklımıza. Birlikte geçirilen vakit, yüz yüze edilen sohbet, hatta kavga bile arkadaşlığın doğallığının bir parçasıydı. Bugün ise bambaşka bir çağın içindeyiz. Sosyal medyada hiç tanımadığımız insanlarla sohbet ediyor, aynı şehirde bile olmayan kişilerle günlük arkadaş olabiliyoruz. Bir fotoğrafın altına atılan emoji, saatler süren bir telefon konuşmasının yerini alabiliyor.
Sanal arkadaşlık, hızla hayatımızın merkezine oturdu. Mesajlar, görüntülü konuşmalar, online oyunlardaki ekipler… Bunların hepsi gerçek bir yakınlık hissi veriyor. Ama işin içine biraz daha yakından bakınca, bazen yüz yüze gelmediğimiz bu ilişkilerin kırılgan olduğunu fark ediyoruz. Bir görmezden gelme, bir yanıt vermeme bile sanal dostlukları sonlandırmaya yetiyor.
Gerçek arkadaşlık ise hâlâ başka bir yerde duruyor. Zor zamanlarda kapını çalan, seni iyi tanıyan, halini gözünden okuyan dost bambaşka. Belki azaldı, belki ulaşmak zorlaştı ama değerini kaybetmedi.
Bence bugün ihtiyacımız olan şey, bu iki dünyanın dengesini kurabilmek. Sanal dostlukları tamamen yok saymak mümkün değil evet bu çağımızın bir gerçeği. Hatta sanal dünya dostluklarımızı genişletmek için güzel bir araç. Kilometrelerce uzakta olan bir arkadaşımızla anında iletişime geçmemizi sağlıyor. Ama sanal iletişim gerçek iletişimin yerini almamalı onu desteklemeli. Çünkü karşılıklı içilen bir çay, samimi bir sohbet, yan yana geçen birkaç saat binlerce beğeniye bedel.