Son zamanlarda sık sık duyuyorum bu sözü: ‘Mutlu ol ama yüksek sesle anlatma.’ İlk duyduğumda, içimde biraz isyan, biraz da kabulleniş hissettim. Neden anlatmayayım ki? Mutluluk bulaşıcı değil miydi hani? Ama sonra biraz düşündüm… Belki de bu cümle bir tür savunma mekanizmasıydı. Çünkü artık mutluluk fazla görünür olduğunda, kıskanılıyor, sorgulanıyor, hatta bazen küçümseniyor. Sosyal medyada paylaştığın bir kahve keyfi bile gösteriş olarak algılanabiliyor. Herkesin gözü üzerimizde, ama kimse gerçekten sevincimizi paylaşmaya hazır değil gibi.
Belki de mesele kimsenin kötülüğü değil, insanların kendi eksiklikleriyle barışamamasıdır. Bana göre kötü gün dostu bulmak kolay ama iyi gün dostu bulmak zor artık günümüzde. Başarılarımızı içten tebrik eden, mutluluğumuzla mutlu olan insan sayısı gün geçtikçe azalıyor sanki. Çünkü kimi zaman senin mutluluğun, bir başkasının içinde unuttuğu umudu sızlatıyor. Sen gülüyorsun diye o üzülüyor, çünkü kendi gülüşünü kaybetmiş.
Yine de sessiz mutlulukların da ayrı bir güzelliği var bence. Paylaşılmadan yaşanan, sadece senin bildiğin o küçük huzur anları… Sabahın erken saatinde içilen bir kahve, sevdiğinin sesi, gün batımında içini ısıtan bir renk… Kimse duymasa da kalbinden geçirdiğin bir şükür.
Evet, mutlu ol ama yüksek sesle anlatma. Bugün herkesin birbirini izlediği bu çağda en büyük lüks biraz mahremiyet. Bu yüzden mutluluğunu paylaşmak için acele etme kalbinde sakla sevincini.